Follow Us @bedelencu

16 Aralık 2016 Cuma

Yasal Öteki

                                                                                                                                                      
kişilerin kimliklerini, aidiyetlerini gizlemesini Allah ın yaratılışına karşı bir duruş olarak değerlendiriyorum kendi özünü gizleme, düşük öz güven ve düşük öz saygıdan kaynaklanmaktadır.

Düşük Öz saygı dan kaynaklı olarak oluşan çıkarcı tutum kişilerde elindeki gücü kaybetme korkusuna neden olurken bu durum  güce tapınma, güçsüzden nefret etme realitesini meydana getirmiştir.

Bu anlamda kimliksiz, kişiliksiz, çıkarı için her yöne dönebilen kaypak, maskeli tipler maalesef bizim yaşadığımız ülkede biraz fazla. Bunun en başat nedeni ise; devrimsel bir hareketle kurulan cumhuriyetin tüm kimliklere ve bazı inanç ve ideolojilere karşı uyguladığı ötekileştirme ve yok sayma politikalarıdır.

kimliklere karşı yapılan ötekileştirmeler yok saymalar, bireysel anlamda travmatik toplumsal içerikte ise patolojik sonucu olan yeni sosyal mentaliteleri gün yüzüne çıkarmıştır.

bu yazı için seçilen görselde 1990 yılı Şırnak ilinde gerçekleşiyor. bir baba, bir anne, bir gelin, iki torun... herkesin yakasında bir numara var. okul bahçesine toplatılmış Kürt köylüler fişleniyor ve bu işlemden sonra köyün yakılacağı bilgisi tevdi ediliyor. bu ve benzeri bilgileri ise biz İnternet ağının yaygınlaşması ile tanık oluyoruz.

Bu gerçeklikler üzerinden değerlendirmeler yapılırsa şunlara değinilebilir; kaynağı cebir ve şiddete dayanan kutsanmış bir kardeşlik edebiyatına maruz kalmış bir halk ve o halkın dilini, kültürünü, inancını, düşüncesini, aidiyetini( kimliğini) kutsanan üst bir kimlik üzerinden, bir potada eritmeye çalışan, kimliksel yok saymayı da kardeşlik sözcükleriyle cilalayan, özeleştiri yapmayan yada yapmaktan çekinen paranoid derecesinde kuşkucu bir otorite yada güç. tabiri caizse döverek terbiye etmeye çalışıyor yıllardır. Empati kuramadığı  sözde kardeşleriyle halkıyla, birlik beraberlik vurgusunu ağzından düşürmeyip, üzerine dini soslar dökmeyi ihmal etmeden.

Tabii bu baskılayıcı ortam yeni toplumsal hareketleri var etti, bu durumun muhattabı olarak değerlendirilen ''Kürt siyasi hareketi'' ve silahlı gücü de çeşitli yasa dışı ilişkilerde var olmuş fakat istediği hedefe halen ulaşamamıştır. bu sorunun çözümü konusunda Kürt hareketi de elini taşın altına koymalı, gerçekleri iyi analiz etmeli, öz eleştiri yapmalıdır.çünkü binlerce insanın kanı,vebali yıllardır çatışma, şiddet, ölümden başka çözüm bulamayan iki silahlı unsurun elinden çıkıyor. Bu sebepten öncelikle karşılıklı olarak en temek hakların duruşması gerçekleştirmeli ve haklar verilmelidir. Savaşın bitmesi ve kanın durması için bu elzemdir.

Bu sorunun çözüme ulaşması için kurucu otoritenin kendisiyle hesaplaşması gerekir. yasalarla kuvvetlendirdiği tecrit i, ötekileştirmeyi diğer bir değişle ''yasal ötekiliği''. Korku, şiddet, baskı, ötelemeyle bir halktan aldıklarını iade ederek, sebep olunan travmaları tedavi ederek açılan yaralar onarılmalıdır.

Bugün mevcut iktidar ( AKP) yarın başka bir hükumet, bu sorunu mantığına uygun sonlandırabilir. Her kim olursa olsun tarihin sayfalarında yerini alacaktır ''Hakem diye'' okuyanlar bilir İslam tarihinde yaşanan Hakem olayını ne yapmıştı peygamber? Hacer- ül Esvet taşını bir örtü getirerek üzerine bırakmıştı. Bütün kabilelerin iştirakiyle örtüyü kaldırmıştı. Konulacağı hizaya gelince taşı kendi elleriyle alıp yerine bırakmıştı.Böylece Kureyşliler arasında çıkacağı öngörülen çatışmanın önüne geçilmişti. bu anlamda kardeşlik, barış, adalet, eşitlik edebiyatından dem vuranlar bu tarihi olayı inceleyebilirler ve günümüz gerçekliğine uyacak şekilde ayarlayabilirler.

kısaca günümüzde ki siyasi aktörlerin tutarsız tavırları ve siyasi söylemleri, yarım bırakılan sözde kardeşlik, barış sürecini başlatıp sonrada karşıt eylemlerde bulunmaları inandırıcılıklarını yitirmelerinde büyük etkisi olduğu bilinmelidir. çıkarım için her yol mubahtır tutumu yada duruşu sağlıklı, ahlaklı bir tavır değil.

Doğal süreci yada müdahale edilerek örneğin ( Suriye- ırak vd. savaşlar gibi)  oluşturulan tarihi, siyasi toplumsal süreçleri bu çerçeveden değerlendirirsek; zaman değişir, çağlar döner, toplumlar bazen evrilirken bazende devrilir.  Devletler ( toplumlar) doğar büyür ölürler. Önemli olan bu gök kubbe altında hoş bir seda bırakmaktır. Yaratıcının ben sizleri milletlere, ırklara böldüm tanışıp anlaşın diyen çağrısına kulak asarak o mesaj üzerinden yaşam merdivenlerini çıkmaktır.

Düşünen insanların icadı olarak kurduğu (devletler) devlet sistemleri ve ideolojiler için can almak can vermek akılcı ve ahlak lı bir tutum olmasa gerek. İnsanı; insanın kurduğu sistemin kölesi yapmak ''ötekileştirmeyi yasalarla meşrulaştırmak, yasal öteki yapmak'' ve o yasalara sorgusuzca itaat ettirmeye çalışmak insanın özgürlüğüne hakarettir, bir fani olan fakat Tanrılık iddiasında bulunan Nemrutların Firavunların işidir.

Hasılı dün barış süreci, açılım süreci  diyenlerin bugün savaş demesi, kardeşlik eşitlik lafzını ağızlarında sakız yapanların bugün şirazesinden çıkarak nefret yüklü eylemlerde bulunma sürecinde olması... Neden? Neden bu fütursuzluk ve tutarsızlık?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder