Follow Us @bedelencu

26 Şubat 2017 Pazar

Coğrafya Kaderdir


‘’Coğrafya kaderdir’’ der ‘’ibni Haldun’’. Bu yeryüzü parçasının Ortadoğu kısmına düşen hayat yolcuğuna başlarken farkında lık hissim ve düşüncelerim artarken oluştu her şey. Yaşadığım ülkenin sistemi yerine oturmamış, sürekli olarak sistemin yıkılma tehlikesine karşı tetikte bekleyen insanların yaşadığı bir yerdi benim adına memleket ya da ülkem dediğim yer. Sahiplenici cümleler kurduğuma bakmayın çünkü bu ülkenin ‘’bir grup sahibi’’ var onlara emanet edilmiş her şey o yüzden diğerleri yani halk, yani biz, herhangi bir suça bulaşmışda değilim şu ana kadar. Hep bir potansiyel suçlu konumundaydı bu ülkenin erk’lerince diğerleri. O sebepten sahiplik ekine yabancıyım. Ama mecburen sahiplik eki kullanıyorum çünkü burada doğdum ve öyle görünüyor ki bu topraklarda öleceğim.

Evet, bu sistem kavgalarını anlamaya çalışırken; yaşadığım toplumun çok kutuplu bir toplum olduğunu da anlamaya başlıyordum.

Sürekli çatışmalar vardı ülkede. İnsanoğlunun ürettiği ve tüm insanların katılımıyla oy verdiği sisteme demokrasi deniyordu. İsteyerek veya zorla bir sitem kurmuşlardı. Adına devlet denilen. Mekke müşriklerinin yaptığı putlara tapması gibi benim yaşadığım coğrafyada da insanlar kendi kurudukları sistem için insan öldürmenin meşrutiyetini konuşurlardı. Öyle ki devlet çok kutsaldı. Yaratıcıdan, Anneden, babandan, çocuktan, canlıdan, yaşamdan kısacası devasa bir şeydi…

Şöyle bir söz vardır; ‘’akıllılar dövüşmeden kazanır, cahiller kazanmak için dövüşürler.’’ Diye benim yaşadığım ülkede ise genelde akıllı sayısı az olduğu için olmalı ki her şey dövüşerek, kavga ile elde edilmeye çalışılırdı. Örneğin; hep beraber kurulduğu söylenen ülke İçinde farklı dil konuşan birçok farklı milletten insan varken sayıları milyonları geçen, onların varoluş savaşı vardı yasaklanmıştı o halkın (dediğim halk aslında benim halkımdır, aidiyet hissi pek verilmese de bu öyledir.) Geçmişi, tarihi, dili, kültürü, sanatı, müziği. kirletilmiş'ti o halkın varlık sebepleri, o halkın ismi Üzerine kan akıtılmıştı. Çığlık, acı, korku vardı en tabii haklarının üzerinde. Dokunan suçlu oluyordu o dile, müziğe, sanata, halka. Kirletilmişti, yaftalanmıştı dokunmaya çalışan kişide yaftalanıyordu terörist, bölücü diye.

Bittimi bu ülkenin sorunu? Hayır, bitmedi; Birçok düşmanı vardı bu ülkenin, ya da düşman üretilmişti birilerince. Bu ülkenin ilk düşmanları içten olanlardı. ülke ilk kurulduğu günden yaşadığım şu ana kadar insan insanı düşman edinmişti. Ve üstelik hamasi bir söylemle de arenalarda kardeşim diye nutuklar atılıyordu.

Kafam çok karışmıştı, çünkü bu sitemin tek düşmanı, teröristi öteki olan farklı kültüre ve dile mensup halklar değildi diğer düşman ise inançlardı. İnancın sembollerini aktif bir şekilde gelenek ve inanç karışımı kullanan halktı diğer bir düşman. 

İslam dininde olmadığı halde bir çok cemaat, vakıf, tarikat, mezhep tarafından siyasilerin de desteklediği bir çok angaje dini kavram üretilmişti. Her biri kendince yeni bir İslami dünya düzeni kurgusu içinde olan. Bu tarikat’ lar, cemaatler ve onları destekleyen siyasiler birçok toplumsal yozlaşmaya, dini çürümeye ve yanlışa sürüklüyordu, aklını kullanmayı sevmeyen, öz bakım becerilerinin dışında düşünmeyen ülke halkını.

Hâsılı kafası karışık bu sistem, içinden ürettiği farklı zihniyetten insanları bazen yönetici yapıyordu. Halkın demokrasi yöntemiyle seçtiğini düşündüğü dini okullar açıyorlardı adına imam hatip denilen. Oysaki indirilen din İslam da böyle kutsanmış okullar yoktu. Bir takım aklı evvel, herkesten üstün düşündüğünü zanneden adamların, aklının üretimiydi. Özelikle kız çocuklarını okutmayan; geleneksel dindar ailelerin çocuklarını bilerek veya bilmeden o okullara kanalize edilmişlerdi.

Yaşadığım ülkenin insanları yaşlısı, genci sanki hepimiz aynı tarihte dünyaya gelmişiz gibiydik, benden büyük olanlar bile benim kadar acemi ve tecrübesizdiler. Yaşlısı, genci beraber öğreniyorduk her şeyi. Dine yabancı, dünya Gerçeklerine yabancı, aklına yabancı garip gelişimini tamamlayamamış insanların yoğun olduğu bir toplusal bütünlüktü yaşadığım gelişmekte olan ülke ve insanları.

Konuyu dağıtmadan sistemin onayıyla açılan imam Hatip okulları, halkın çocuklarını o okullara yönlendiren sistem, bu defada imam hatip denilen okullara giden öğrencileri ve onların ailelerini sistemin, devletin sahipleri cezalandırmışlardı.. Bu okullara kat sayı uygulaması denen, duvarı örmüşlerdi. Bu sorunu en derininden yaşayan bir ailenin ferdi olarak yıllarca üniversiteye gidemeyen aile fertlerim oldu. hayatının en küçük yaşında, en büyük hüzne gark edilmiştik bu ülkenin, coğrafyanın bir ferdi olmanın verdiği en büyük şansızlığı yaşıyorduk ki halende bitmiş değil.

Bu hengamenin cezasını halk yani biz, argo tabirle kaymağını ise; aç gözlerini bir türlü doyuramayan, adaleti unutmuş sözde dinci siyasiler almışlardı.

O dönemlerde ‘’yine bir oyun eğlence ile burada ironi yaptım’’. İmam hatipli bir başkan seçmişlerdi. tabi bizde önümüze sunulan başkan adayını bizden diye oy vermiştik. o zamanlar hatırlıyorum. Kızını, oğlunu bu imam hatipli başkan kat sayı probleminden ve başörtüsü yasağından dolayı hep eleştirdiği ABD ye göndermişti. 

Bizler ise katsayı duvarına uzun seneler maruz kalmamıza, yıllar sonra üniversiteye gitmek için eşarplarımızı çıkarmamıza rağmen; O zamanlar,gitsinler Amerika'ya çocukları demiştik imam hatip camiası mensubu olarak birde başörtü camiası tabi. O dönemlerde çok ötekileştirildiğimiz için biz ve bizim gibiler, imam hatipli yeni yönetici, ne yapsa sanki kendimiz yapmış gibi mutlu oluyorduk belki onlara güvenmiştik oda olabilirdi.

Fakat zaman geçtikçe bu İslamcı’ lar büyüdükçe, güçlendikçe bencil ve ahlak tanımaz oluyorlar dı. ‘’galiba hep öyle idiler biz yukarıda da bahsettiğim gibi her şeyi yeni öğrenmenin verdiği acemilikle onları iyi, dürüst zannederdik.’’oysa ki güç elde edince, beklediğimiz amaçlarının dışına çıkıyorlar sürekli kötüledikleri kişilerden, farklı olmayan tavırlar sergiliyorlardı. kısaca; çok kötü dedikleri adamların çevresinde etrafında dört dönüyorlardı. Bizi ya da bizim gibilere ise her türlü hendeği kazıyorlardı değişen bir şey yoktu. 

İlk defa olarak onların partisine üye olmuştuk büyük bir umutla, tabii saf olduğumu düşünüyorum o niyetlerimden dolayı, hakperest zannettiklerimiz bizi kandırmışlardı.  argo tabirle öyle bir kelek atıldı ki bize! Şimdilerde diyorum ki hiçbir ideolojinin taraftarı değilim hakkın ve haklının tarafındayım Çünkü; bir ideolojinin fanatiği olursan o adamların yaptığı yanlış fillerin savunucusu ve taraftarı olursun.Vesselam.

Dolayısıyla ‘’Silah, siyasetin bittiği yerde ortaya çıkar,’’ bu tüm taraflar için böyledir, bu ülkede de tam böyle olmuş bir kısım insanlar ülkenin burjuvası, aristokratı konumuna berceste ederken, diğerleri yani sıradan eğitimsiz, yoksul halk ise bir şekilde devam ediyordu kargaşanın hüküm sürüdüğü bu zalim memlekette yaşamına. Silahlar kuşanılmıştı artık savaş vardı. üstelik bu savaş ülkeyi birlikte kurduklarını iddia eden iki tarafın arasında gerçekleşecekti. Yaşanan bu gerçekliği; hazine bulunca arkadaşını arkasından vuran, hırslı adamın kalleşliğine benzetiyorum.

Bu ülkenin gündemi yüz yılı aşkındır kanlı, ürkütücü, baskıcı, ahlaksız,yobazlıkla devam ede dursun, okuyup araştırınca dahi yüreğe derin bir hüzün ve sıkıntı bırakan bir çatışmadır. intikam hıncına dönüşen. Hiçbir ilerleme kaydedilmeyen; girift, karanlık, üzücü, iç sıkıcı keşmekeş, karamsar bir serüvendir yaşananlar.

Hülasa olarak farabi’ nin dediği gibi devlet adamı erdemli olmalıdır. Günümüz vasat Erdem'siz devlet yöneticileri ile farabi nin bu cümlesini kıyaslayamıyorum bile çünkü Günümüz devlet adamları: "devlet intikamcıdır"  diyorlar. Böyle diyen bir devlet adamını nasıl ikna edilebiliriz ki aksi bir yönteme; onun çivisi öyle çakılmıştır kafasına.

Devlet adına, statü adına, güç adına, yücelttikleri ve yüceliğinden yaralandıkları için bir faninin bekası adına intikam yemini içen günümüz dinci,faşist, ulusalcı,kemalist  monşerleri, ile Farabi nin erdemli yöneticisini yan yana düşünemiyorum bile çünkü bu bizim yaşadığımız coğrafya için bir ütopya dır. 

Zira birlikte kurduğumuz devlet denilen oluşumu sahiplenen faniler değilmidir hep halkı provoke eden; onlara yasadışı yolların meşruiyetini gösteren, diğer bir değişle halkı tetikçi seçen, öteki gördüğünü, terörist ilan eden, bölücü, terörist ilan ettiği kişi ya da kişileri, ölüme gönderen bu zihniyetin, yaşadığı ve yaşattığı çelişkiyi hiçbir zaman idrak edemedim.

Özetle ne diyor Mevlana:’kötülük yaptın mı kork, çünkü o bir tohumdur, Allah yeşertir ve karşına çıkartır.’’ Bizde amenna ve sedakkna diyoruz. Ve yine ne diyor: ‘’İbni Haldun’’ ‘’coğrafya kaderdir’’  ve bende naçizane bu coğrafyada yaşadığımız kaderi ve iyilik süsü verilmiş kötülükleri yazdım. Neler yaşandığını görmemiz için, yarınlara ve değişime ışık olsun diye.

1 yorum: