Toplumlar üzerine üretilen teorilerin menşei batı’dır.
Avrupa lı teorisyenler sosyal bilim çalışmalarına her
anlamda inceleme ve araştırma yaparak derin analizlere ulaşmaya çalışır.
Daha az düşünen dünya sosyal bilim literatürne az
katkıda bulunan üçüncü dünya ülkeleri bilim insanları ise Avrupa da üretilen
sosyal ve bilimsel teorileri yaşadıkları topluma uyarlamaya çalışırlar.
Kendi toplumsal dinamikleri üzerinden araştırmalar
yapıp yeni teoriler üretemeyen bilim insanlarımız hazır aldıkları verilerle bir
takım çıkarımlarda bulunurlar.
Bu bağlamda; “ilkel kominal toplum”, “tarım toplumu”, “sanayi
toplumu”, “modern toplum” şimdi ise gündemde yerini almış “post modern toplum”
düzeneği Avrupa bilim sahalarında onların bilim adamlarınca üretilmiş;
bizlerinde bunlar üzerinden topluma baktığımız analizlerde bulunduğumuz
toplumsal teorilerdir.
Türkiye cumhuriyetinin kuruluşunu bu bağlam içinde
değerlendirirsek modern ulus devlet Paradigmasına dayanan Türkiye yine o dönem
dünya gündeminde yaşanan bir takım konjöktürel olaylardan etkilenerek
kurulmuştur neydi bunlar:
Fransız devrimi, imparatorlukların yıkılması,
milliyetçilik hareketleri vs.
Yaşanan bu devrimsel hareketler yeni bir itki olarak
modern ulus devletlere doğru yöneltti bazı toplumları bu yönelimlerden biride
bizimde içinde bulunduğumuz ve adı Türkiye olarak belirlenen içinde bulunan tüm
halkları bir millet üzerinden yorumlayan, bu durumu devrim kanunları ile
somutlaştıran, yeni bir ülke inşa edildi.
Bu inşa süreci sakin olmadı tabii ki birçok kanlı
eyleme sahne olan bu durum başkaldıranları darağaçlarında sallandırarak korku
oluşturulup sindirmeye çalıştı.
Şu an içinde bulunduğumuz zaman ve mekânda yaşanan
toplumsal hareketlerin ana kaynağı da bu ülke inşa edilirken yok sayılan,
küçümsenen ve bu yok sayılma sonucunda isyan eden bir halkın, isyanını
bastırmak için kurulan mahkemeler, yargılanan o toplumun kanaat Önderleri,
halkın, hınç ve yaralarının bitirilmeden ve anlamadan şiddet ve zorbalıkla
bastırılmaya çalışılmasıdır.
Her değişim bir devrim gibidir toplumlarda, dinler
tarihinde de bu böyle olmuştur, peygamberler geldikleri toplumda ilk etapta hep
itilmiş, horlanmış, taşlanmış fakat daha sonrada milyonlarca takipçisi olan
derin izler bırakan kutsallara dönüşmüşlerdir.
Nasıl Türkiye Cumhuriyeti kurulurken toplumsal
ayaklanmalar, toplumsal hareketler meydana geldi ise ve bu durumu gücü eline
alan o dönem egemenleri çeşitli yasalar çıkararak yargılayıp sindirdilerse şu
an yaşadığımız dönemde farklı bir evrimsel sürecin devrime doğru giden ayak
sesleridir.
Bu durum hararetli
bir süreç değil hareketli
bir süreci barındırıyor ki zaten bu ülke kurulduğu günden itibaren bu
çatırdayış, kırılmalar hiç bitmedi ve son noktasına ve engellenen o hedefine
ulaşmadan da bitmeyecek gibi duruyor.
Bu söylenceler üzerinden Kürt siyasi hareketine
bakınca şunlar görülür: Türkiye cumhuriyeti kurulduğundan itibaren şu ana
kadar. Kangren olma noktasına gelmiş bir sorunla baş başadır.
Her doğan çocuk bilinçli bir birey haline gelinceye
kadar, bu konuyu önce yaşayarak sonrada farkında lığı varsa tarihi
perspektifinden araştırarak anlamlandırmaya çalışır; Kürt ve Türk Sorununu.
Yıllardan beridir bitmeyen bir yaradır Doğu Anadolu
bölgesine Kürdistan, o bölge insanına da Kürt demek. Bu hazmedemeyişin sonucunda
karşılıklı yapılan kıyımlar, kötülükler kan akıtmalar bitmeden devam etmekte.
Evet, orası Kürdistan Kürtlerin yoğun yaşadığı bir
memleket. Evrensel düşünceye sahip olunca yıllardır takılıp kalınan bu
unsurların binlerce insanın ölümüne yol açacak kadar önemsenmesindeki amaçlar
hep beyhude gelmiştir düşün dünyasına.
Yaşanan bu olaylar Birbirini sevmeyen yada sevmemesi
için çeşitli müdahalelerde bulunulan, diğer, öteki halka uyguladığı egemenlik
ve üstünlük salvolarıdır.
Bu yaşananlar iki halkın zorunlu beraberliğini
anlatır. Bu durumu Her türlü şiddetin var olduğu fakat bir türlü boşanmanın
gerçekleşmediği nefret ve şiddet yüklü bir evliliğe benzetiyorum.
Evet, tarihi geçmişiniz, zorunlu kültürel bağlarınız
olmuş olabilir fakat bu beraberlik hiç hayra alamet değil.
Bu çerçeveden Kürt Uluslaşma ma sürecine değinirsek
şunlar söylenebilir; Kürt hareketi ve halkı her geçen yılda aşamalı şekilde
millet olma ve ulus olma bilinci edinmiş geç uluslaşma bilinci yaşayan bir
halktır.
Bu geç Uluslaşma süreci şu anda da olgunlaşma sürecine
girememiştir.
Bu anlamda belki de Kürt halk bilincinde ve geçmişinde
milliyetçilik, ırkçılık, soyunu yücelteme gibi kültürel bir itki bilinç
olmadığı için, toplumsal, kültürel ve tarihi hafızalarında.
Bu yönlü bir eksiklikten kaynaklı ulus ve millet
olamama durumu yaşanmış olabilir.
Kürtlerin bu anlamda özgüven eksikliğine sahip
olduklarını, bir birlik beraberlik içinde olamadıklarını, kendi içinde sevgi,
dışa karşıda birliktelik bilincine, aidiyet duygusuna, sahip olmadıkları için,
karşılıklı güven eksikliği yaşadıklarını düşünüyorum.
Kürtler bir birlerine güvenemiyorlar.
Bir kopuş yaşanırsa başlarına gelecekleri
kestiremiyorlar o yüzden tedirginler.
Şu sorular üzerinden bu devrimci hareketlere
perspektif kazandırmak iyi olur zannındayım.
Kürtlerin yıllardır verdikleri bu devrimci hareketlerin,
verdikleri bedelin amacı ve hedefi var mıdır?
Varsa neden net ve tutarlı bir şekilde açıklanmıyor?
Amaçlar nedir? Hedefler nelerdir?
Şu ana kadar birçok konu gündeme getirildi,
Mezopotamya halkları,
Türkiyelileşme,
Öz yönetim,
Federal yönetim,
Halkların kardeşliği
Kürdistan birliği vs.
Bu konuda bile bir tutarlılık içine girilmemişken ne
yapılacağı konusuyla ilgili yüz yıllık planlarınız yokken ani duygusal
reflekslerle çatışma içine girilmesi doğru bir yöntemidir?
Peki, o halde yıkılan, yakılan, şehirler, ölen
insanlar ve yaşanan bu olayılar sonucunda; o şehirler neden yıkıldı?
Neden öldü o insanlar?
Neden göç etti o halk?
Bu bedeller nasıl telafi edilecek.
Öz yönetim deniyor bu anlamda hiçbir toplumsal
mutabakat, bilinç oluşturulmadan neden yapıldığını bilemediğimiz hendeklerin kazılması
şehrin talan edilmesinin nedeni nedir?
Bu yaşananların Kürt halkına, Kürt siyasi hareketine
ne gibi faydaları dokunacak?
Merak ediyorum doğrusu.
Bu kısa metrajlı çatışmaların bir katkısı olmayacak
emin olun ne olacak biliyor musunuz?
Yaşadığı göçten sonra revize olacak, evirilecek bir
halk.
Bu yapılan evrim midir, devrim midir, iyi
düşünün?
Daha fazla ezilmiş, yorulmuş, çaresizliği yurtsuzluğu
en derinine kadar hissetmiş, küçük düşürülmüş, onuru zedelenmiş, enerjisi
tükenmiş yâda tüketilmiş bir halk bırakacaksınız geriye.
Hınç dolu, öfke dolu, mutsuzluk yüklü.
Bu sebepten Hayalleri hayata geçirirken daha iyi
düşünülmeli çünkü bu hayaller Milyonlarca insanın hayatını ilgilendiriyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder