Follow Us @bedelencu

17 Aralık 2016 Cumartesi

Kürt Sorununda Yegane Çözüm ‘’Samimiyet’’



Çanakkale savaşı vurgusu bazı çevrelerce çok dillendirilir; Kürdüyle, lazıyla, Arabıyla savaştık yurdumuzu düşmanlardan temizledik diye. milli duygular şahlandırılmaya çalışılır.  Doğru öyle hep beraber savaşıldı. Fakat savaş dönüşü durumlar farklılaştı bir grup ülke yöneticisi bu ülkenin sahibi biziz yani Türkler dedi.

Tüm ülke tek bir üst etnisite üzerinden değerlendirildi Zorba bir yöntemle. Bu şekilde koca bir ülke halk, toplum şekillendirilmeye, idare edilmeye çalışıldı. Bayrağın adı Türk bayrağı. Ülkenin adı Türkiye anayasa ise Türk cümleleriyle süslendi. Köylerin, dağların, şehirlerin adı Türkçeleştirildi. Yaşayan tüm halklara Türk denildi. Ve bununla da yetinilmeyip onlar kadar iyi Türkçe konuşamayanlar da horlandı. Ve samimi olmayan bir vurgu ile sonrada hepimiz kardeşiz denildi. 

Bu devletin ekmeğini yiyip ‘’devletimi ‘’( sahiplenici ifade)eleştiremezsin diyecek kadarda cüretli ötekileştirici cümleler kullanıldı. Oysaki inanıcını karakterine samimice yansıtmış ahlakı öncelemiş kişilerin yaşam felsefesinde Allah dışında tapılacak, büyütülecek hiçbir unsur yoktur. 

Hep şöyle denilirdi: Çanakkale de hep birlikte savaştık devlet hepimizindi. Maalesef ki Bu cümleler ağızlarda sadece bir slogandı. Kısaca, İnsan aklıyla dalga geçecek kadar şirazesini kaybetmiş bir yapı ve bunun sonucunda devlete tapan bireyler.

Şöyle bir bakınca bu durum hiçte sağlıklı durmuyor. Akıldan uzak bir nefreti barındırıyor. Çünkü Baskılar, çok kültürlülüğü ve düşünme hürriyetini yok eder Ve nefreti körükler. Günümüz gündeminden bir türlü düşmeyen bu girift durumun temelidir bu söylence ler.

Bu yazı için seçilen görsel ise bu anlatılanları somutlaştıran bir gerçeğin çerçevelenmiş hali gibidir. . bu resim 90 lı yıllarda ülkemizin en doğusunda bir şehirde Nevroz kutlayan halka devletin verdiği tepkidir...
uzun uzun bakılınca içten bir hüzne sebep olan; kesif, incitici acıyı hissettiren bir görseldir. Savunmasız, farkında-lığı düşük, o zaman şartları içinde değerlendirerek bir halkın üzerine vahşice silah doğrultmak hangi kitapta yazar kardeşlik bu mudur?

Empati kurularak toplumsal doğrular dikkate alınarak bir olay yada olgu değerlendirilirse çözüm; bulma babında daha pratik olunur. ve böylece hüzünlü eşkâllere, mutsuzluk yüklenmiş şehirlere, yok edilmeye çalışılan geçmişe, kültüre, asimilasyona karşı oluşan tavrı nefretle değilde anlayışla karşılayıp çözüm üretilebilir. Kardeşçe aynı çatı altında uzun yıllar yaşamak istiyorsak; birbirimizi sevmesek bile tahammül eşiğimizi kullanarak hoşgörülü olmalıyız. Bu insan olmaktan kaynaklı bir zorunluluktur.

Bu sebepten devlet gücünü elinde tutan meşru unsur ile gasp edilen haklarını elde etmek isteyen varoluşunu anayasal güvence ile koruma ya çalışan bir halkın talepleri samimi, adil, dürüst, şeffaf bir şekilde tüm dünyanın gözü önünde adaletlice ve dürüstçe verilmelidir. 

Taraflar bu anlamda tüm dünyanın gözü önünde güvenilir, samimi ve adil hakemler tayin edip uzlaşıya varmalıdırlar. Mademki kardeşsiniz ve bu konuda dürüst iseniz bu uzlaşıdan neden korkuluyor. 

Bu çerçeveden bakınca bu sorunun çözümü için en başat unsur ''samimiyete'' dayalı realist çözümlerdir. Madem aynı ülkede eşit vatandaşlar olarak yaşamak istiyoruz o halde anayasadan Türklük içeren övücü kavramlar çıkarılsın eşit vatandaşlık kavramları yerleştirilsin. Sonuçta Türk olmayan birine Türk demek le o kişi Türk olmuyor anayasa da olması da mantık hatası gibi duruyor.

Bu doğrultuda yıllardır bir halk iki cendere arasında yaşam mücadelesi vererek yaşatılıyor. Bir taraftan devlet,  köylerde halka para karşılığı yaptırdığı koruculuk sistemini kullanarak silahla, diğer yandan ise eğitimin formel ve enformel metotlarını kullanarak gaz almaya ve bir potada eritmeye çalışıyor farklı çıkan asi sesleri. 

Diğer taraftan ise yıllar yılı yapılan yanlış politika ve uygulamalar karşısında o halkın dinamikleri içinden çıkmış halkın asi leşmiş nefretle dolmuş, yapılan haksızlıklara tepki vermek için eline kan bulaşmış çocukları ise; dağlarda mevzilenmiş, militaristleşmiş her türlü kanlı eylemde bulunmuş bir örgütü temsil ediyorlar.

Bu iki güç arasında kalan halkta yozlaşmış, kimliksizleşmiş,  yaşadığı zor şartlar altında aidiyetlik duygusu geliştiremediği için oluşan güvensizlik durumundan kaynaklı olarak kimliksizleşmiş, ve kendini inkar etmesine neden olmuştur.

Yaşanan çift başlı bu güç kavgası halkı yormuş, bıktırmış, Kültürel genetiğinde, toplumsal kodlarında, erozyona neden olmuştur. Bu sebepten yöre halkına karşı ön yargı geliştirilmiş iki cendere arasında sıkışan halkı; az düşünen, düşünceden yoksun eylemlerde bulunan, güvenilmez, kaypak, kardeşini satan, düşüncesizce kaba kuvvetle tüm işlerini yapmaya çalışan kişiler olarak değerlendirilmeye başlanmıştır. Yada öyle bir algı oluşturulmuştur. 

Bu durumun sona ermesi için egemen unsurun yıllardır uyguladığı ve vazgeçemediği kibrinden cayması verdiği sözleri samimice tutması bir halkın gasp ettiği haklarını geri vermesi gereklidir. 


1 yorum: