Follow Us @bedelencu

16 Ekim 2016 Pazar

Ulus İnşa Etme Sürecinde Kültürel Ayıklama


Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze değin en fazla sorun yaşayan bölge Kürdistan (doğu) bölgesi olmuştur. Bilindiği gibi doğu bölgesi Kürt nüfusunun yoğun yaşadığı bölge olması hasebiyle diğer bölgelere nispeten yeni kurulacak olan ulus devlete entegre olmayı kabul etmemiştir. 

Bu sebepten kaynaklı olarak sürekli çatışmalar yaşanan bölgede cumhuriyetin kurulma dönemlerinde on beşe yakın çatışma yaşanmış. Çatışmalar yeni kurulacak olan devletin milis güçlerince bastırılmıştır. Bu çatışmaların ana nedeni Kürt bölgesinin farklı ve üstünlük söylemi olan bir kimlikle yönetilmesine karşı çıkılmasıdır.

Yaşanan toplumsal çatışmacı hareketlerde Kürt milliyetçi hareketleri somut başarılar elde edememişlerdir. Bu durumun nedenleri: Aşiret unsurunun ön planda olması, Kürtler arasında birlik kurulamaması, Kürtler in bir devlet kurma bilincine ve bilgisine sahip düşünür,lider kadrolarından yoksun olması şeklinde okunabilir.

Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı devlet geleneğinden gelen merkezi devlet geleneğini yeni dönemde de devam ettirmiş yeni devleti kuran tabaka yine Osmanlı Devletinin askeri kanadı ve bürokratları olmuştur. yeni Türkiye Devlet’i, de ülkeyi geliştirme faaliyetlerini Osmanlı’da olduğu gibi merkez olarak kabul edilen batı bölgelerinde sürdürmeye devam ettirmiştir. 

Osmanlı tarihinin somut gerçekliğini yansıtan tarihi eserlerde bu sebepten hep kıyısında deniz olan batı şehirlerinde aktif leşmiş. Kürdistan bölgesi ise devletin varlığını hissettirmesi gereken “otorite” zamanları haricinde insanı ve toprağıyla kaderine teslim edilmeye devam etmiştir. Bölge, ağa, aşiret reislerinin güdümünde dünya gündeminden, yaşanan yeniliklerden  habersiz günlük hayatla meşgul bir hale dönüştürülmüştür.

Din, çoğu millet için önemli bir değerdir. Kürtlerde İslamiyeti seçtikten sonra İslami değerleri öncelemişler milliyetçilik ruhunu İslamın önem verdiği önce insan ve ümmet olma düsturuyla yüreklerinden silmiş yada bastırmışlardır. Taki cumhuriyet kurulup belli İslami değerlerin yerle bir edilmesine kadar. 

Bu bağlamda Halkın görüşü alınmadan üstten bir devrimle halkın alfabesi, giyim tarzının değiştirilmesi dini kurumlarının kapatılıp yok sayılması, bu ve benzeri üstten dayatmacı seküler, dünyevi yenilikler tüm ülke genelinde infiale neden olmuştur. İskilipli Atıf Hoca’nın şapka yüzünden asılması, Doğu’da takriri sükun kanunu ile Şeyh Said ve diğer isyan edenlerin idam edilmesi bu durumun sonuçlarıdır. 

Allah'ın kanunlarını ‘’Kebe Arabın olsun Çankaya bize yeter’’ diyecek kadar dışlayanların münafık bir yöntemle yeri geldiğinde dine sığınması yerine göre de dine karşı uygulamalarda bulunması yüreğinde isyan ateşi olanların kalbine bıçak gibi inmiştir. Bunlardan biri de Şeyh Said’dir. Öncelediği hayatının her aşmasına indirgediği dini değerlerin bir gecede sorgusuz sualsiz gerekçe sunulmadan yerinden oynatılması, ona ve dava arkadaşlarına ağır gelmiştir. ve Bir isyanın fitilini ateşlemiştir. Bu isyan geçmişten itibaren her türlü eğitimi, bilgiyi, ve gücü, yönetimi elinde tutan grupça bastırılmıştır.

Yıllardır bu ve benzeri çatışmalar Takriri Sükun Kanun'u, İstiklal mahkemeleri, daha sonra da olağanüstü hal yasalarıyla bastırılmaya, yok edilmeye çalışıldı. Sonuç olarak ne görüyoruz! Radikalleşerek ve dahada bilinçlenerek çığ gibi büyüyen bir oluşum. 

Bu anlamda burada bir parantez açarsam: Allah'ın kanunlarını ve bir anayasa niteliğinde olan kutsalın yeryüzündeki tezahürü olan Kur-anı en ince ayrıntısına kadar didikleyip bu insan yapımıdır demek için elinden geleni yapanlar, aldıkları eğitime ve ellerindeki silaha güvenen dini söylemle, Allah'ın kulları hangi cesaretle yada egoyla onları idam edebiliyorlar! Hesaplar ebette mahşerde görülecektir. Kira-men Katibin kayıt altına almıştır her ayrıntıyı sıratın önünde araf ta dürülecek tir hesaplar.  Asıl söylemek istediğim kendi oluşturdukları anayasayı, devleti tanrı kılığına sokup baş eğmeyenleri kanunlarla yargılamak, idam sehpalarında infaz etmek yeryüzü tanrılığına soyunmak değilmidir. 

Bu aşamadan günümüze dönersek, Kürt sorununa çözüm olarak sunulan demokratik özerlik yada öz yönetim kavramlarını inceleyebiliriz. Bu kavramlara tarihi perspektiften bakarsak şunlar söylenebilir; Cebir ve şiddetle bir halkın ataları öldürüldü, idam edildi, korkutuldu, sindirildi, işkence edildi. Kültürü, dili, yaşam biçimi küçümsendi. Ne oldu şu ana bakıyorum bir hiç koca bir hiç! Çocuklara verilen pedagoji eğitiminde şu deniyor: “dayak caydırıcı değildir”. Kısa süreli bir sükunet yaratır sonra o davranış radikalleşerek geri döner. Tıpkı şu yaşanalar gibi! Bir uzlaşma sağlanmazsa bu çatışmalar kıyamete kadar devam edecek gibi duruyor. 

Bir halkın tarihini, dilini kültürel ayıklama yöntemiyle yok sayarsanız. Din adamlarını, dindarlarını idam sehpalarında sallandırır sanız bu durum yaşattığı korku kadar nefrete de neden olur ve onların torunları kan davası güderler. Tıpkı sizin Dede Korkut'u sevdiğiniz gibi onlarda Ahmed-i Haniyi seviyorlar. Bu geçmiş duygusunu anlamadıkça yol kat edemezsiniz. Kardeşlik ve ümmet olma sadece Çanakkale’deki mezar taşlarında yazan Filistin li Muhammed, Van lı Baran demekle olmaz. Çanakkale’de bir destan yazıldı denir. Bu destanı ve oluşumlarını, tarihini bu ülkenin tek sahibi kılığına bürünen lerce yazılıp uygulanırsa bu durum bu şekilde devam eder. 

Geçmişten günümüze yaşanan toplumsal hareketliliğe diğer bir değişle Kürt sorununa çözüm olarak sunulan demokratik özerlik nedir? Öz yönetim nedir? gerekli midir? Buna değinelim. 

Demokratik özerlik yada  öz yönetim katı Üniter devlet sistemi içinde bulunan tüm halkların aynı anayasa içinde değerlendirildiği birlikte yaşayan halkların, alınacak yetki ve kararlarda eşit haklara sahip olması gerektiği aynı ülke sınırları içindeki halkalrın birlikte yaşaması projesidir. 

Demokratik özerklik; bir coğrafyaya, etnik ve dinsel topluluğa değil, farklılıkların birlikte yaşama kültürüne, demokrasiye dayanır. Demokrasi kriteri olan etnik, dinsel, sosyal ve kültürel hakları ifade eder. Bu model sadece Kürdistan için değil, Türkiye'nin diğer bölgeleri için de geçerlidir.

Kültürel, etnik, inanç farklılıklarının özgün ve özerk örgütlenme hakları olmalıdır. Bu halkların (Asuri-Süryani-Keldani, Arap, Ermeni, Azeri) ve Ezidi-Alevi gibi inanç topluluklarının Demokratik Özerklik içinde kendilerini temsil etmelerine önem verilmelidir. Bu ahlaki ve politik toplumun gereğidir.

Bu çerçeveden dünya ülkelerindeki yönetim biçimlerinden Almanya örneği üzerinden Türkiye yi değerlendirirsek kısaca şunlar söylenebilir.

Federal Alman devleti Türkiye gibi kompleks bir yapıdadır. Federal düzeydeki merkezi devlet ve altındaki 16 eyaletten oluşur. Hangi konuların federal devletin, hangi konuların eyaletlerin yetki alanına girdiği anayasada belirtilmiştir. Bu sistem, anayasanın üniter devlet yapısıyla federal devlet yapısının artılarını bir araya getirme çabasıdır. Almanya, ülkesini dışarıda temsil ederken tek bir bayrağa ve tek Cumhurbaşkanı ve Başbakana sahiptir. İç işlerinde ise her eyaletin kendi seçtiği bir bayrağı, meclisi vardır. Türkiye yaşanan bu gerilim ve çatışmaları bitirmek için böyle bir oluşumu destekleyebilir. Almanya sistem yapısı genel ve ara unsurlarıyla incelenerek Türkiye toplum yapısına uyarlanabilir. 

Güncel bir örnekle bu konuyu sonlandırmak istiyorum. Türkiye cumhuriyetinin geçen dönemde Başbakanı şuanda Cumhurbaşkanı olan kişi, TOKİ için açılışa katıldığı bir programda, o ilçenin kadın kolları başkanı il merkezinde yaşadığını söyleyince eleştirel ve kızgın bir dille şunları söylemişti: “il merkezinde oturup ilçe yönetilir mi!” deyip bu durumu irdelemişti. Bende şunu söylüyorum: Haklısınız, geçmişten itibaren katı merkezi sistemle yönetilen bu ülkede, merkezde oturup yerelin toplumsal dinamiklerini, ruhunu tanımadan tüm ülke yönetilmeye çalışıldığı için bir türlü normalleşilemiyor. Bu anlamda tamda siz yöneticilerin dediği ve yaptığı gibi merkezde durup tüm ülkeyi yönetmeye çalışmak çokta akıllıca durmuyor. Bu sebepten ezberlerinizi bozun tanrı kılığına soktuğunuz devletin  yönetim şeklinin ülkenin bazı yörelerini rahatsız ettiğini duyun, görün akan kan ve çatışmalar durulsun.  

Dillerden düşürmediğiniz Allah, Kur-an şunu söylüyor biz insanlara: “Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe iman etmiş olmazsınız’’. Toprağı, vatanı çok seviyorsunuz ama Allah için artık infak edin, nede olsa hepimiz kardeşiz!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder