Follow Us @bedelencu

16 Ekim 2016 Pazar

İslamın Muaviyeleştirilmesi




Biz istiyoruz ki yeryüzünün ezilenlerini önderler yapalım.” [Kasas Suresi-5]

İslam tarihine genel çerçeveden bakıldığı zaman peygamber Arap yarım adasında dünyaya gözlerini açtığında Arabistan ve çevre si birçok dinin doğduğu bir ortamı barındırıyordu. 

Arabistan, Orta doğu, Mezopotamya ve mısır bölgesi birçok farklı dine, peygambere ev sahipliği yapmış kadim coğrafyalardır. onlarca peygamber bu bölgelerde doğmuş, yaşamış derin izler bırakarak o yörelere ışık olmuşlardır. Başta o bölgelerde yaşayan insanlar olmak üzere dünya toplumlarına bambaşka bir bakış açısı ve ahlaki öğreti bırakarak gitmişlerdir.

Son peygamber hz Muhammed in yaşadığı şehir olan Mekke de bu bölgededir.  Peygamber o bölgede emin olarak tanınıyorduMuhammed ül  emin yaşadığı toplumdaki haksızlıklar, eşit olmayan ve adaletsiz yönelimler, kölelik, kadın lara yapılan zulüm ve diğer bir çok konuları düşünmek için, Hira da inzivaya çekilip tefekkür ediyordu rabbine.  yaşadığı toplumu, zengin ile fakir arasındaki uçurumu, haksızlıkları ve bu haksızlıkları  önlemenin çarelerini düşünüyordu Hirada haftalarca günlerce...

Taki bir gün ulu bir ses kendisine sesleninceye kadar; ikra ( oku) dedi o ses. Sonra tekrar ve tekrar söyledi o cümleyi. Yaradan rabbinin adıyla oku o insanı bir kan pıhtısından yarattı. 

peygamber ürperdi, korktu.Yaşadıklarını  ilk önce eşi Hatice ye söyledi. Daha sonra yaşadığı toplumdaki insanlara anlattı. kendisine gelen ilahi mesajı. Ona vahye dilen din tüm dünya insanlarına hitap eden sınırları olmayan evrensel bir mesajdı. iyiliği emredip kötülükten men eden haksızlık karşısında susana dilsiz şeytan diyecek kadar adaleti önceleyen bir çağrıydı.

Bu dinin ilk inananları toplumun ötekileri idi. Ezilmiş, yoksul bırakılmış, köleleştirilmiş, cinsel ayrımcılığa maruz kalmış kişilerin omuzlarında yükseldi ilk olarak İslam dini. 

Yoksul ve ezilmiş yığınları arkasından sürükleyen İslam peygamberi de takipçileri gibi yoksul yaşayan, mütevazi hayatı olan biriydi.  bu dinin örnek savunucuları:   Ebu zer, Bilal Habeşi, hz Ali ve ölünceye kadar yoksulluk içinde yaşayan peygamber kızı hz Fatıma vd idi.

Peygamber İslami tebliğ görevini bitirip hakka ulaşınca arkasından İslam dinini savunan önderler türedi. 4 halife döneminden sonra bu türeyişin en farklı örneği Muaviye ve onun oğlu Yezit oldu.  muaviye İslam dünyasına yeni bir form getirdi. bunun adı ‘sarayın, gücün ve güçlünün İslamıydı’’ Muaviye nin saraylaştırdığı, metalandırdığı yeni İslam o dönemin birçok din alimi tarafından verilen verilen fetvalarla meşrulaştırılıyordu. 

Her dönem çıkarları için fetva veren yazarlar, gazeteciler, hocalar var olduğu gibi. onların varlığına karşılık hiç bir dünyalık nimeti önemsemeyen hak bildiğini cesurca söyleyen Ebuzer lerde vardı. Haksızlık karşısında duran, tüm dünyalık nimetleri iten, Ebuzer, saray İslamının kurucusu Muaviye' ye  kıyamete kadar geçerli olacak adını tarihe yazdıracak  şu cümlelerle seslenmişti:

Ey Muaviye köşkler saray lar yaptırdın! Eğer bunları kendi paran ile yaptırdysan israftır. Halkın malı ile yaptırdıysan küfürdür!  demiştir. Ebuzer, Muaviye ye.


Ebu zerden yüzyıllar sonra yaşamış olan Ali Şeriati de bu doğrultuda şu cümleleri söylemiştir. Günümüzde de geçerliliğini sürdüren, kendi yaşadığı çağdaki Muaviye' lere;

En şaşalı otellerde kalarak, en pahalı turlarla yolculuk yaparak ve bir milyon Müslüman arasında hepsinden daha seçkin ve daha ayrıcalıklı olarak mutlu bir hac ibadeti ifa eden kişi, inançta İbrahim, davranışta nemrut gibidir demiştir.

Bu bağlamda Hz Aliye Muaviye gibi olması telkin edilince oda şu cevabı vermiştir : ’’İslam adına getirildiğim şu makamda zulümle mi kazanmamı tavsiye ediyorsunuz’’ demiş ve bunu yapmayacağını söylemiştir.
Günümüz siyasi leri üzerinden bu örnekleri yorumlarsak; Üstünlerin hukukuna değil, hukukun üstünlüğüne, sarayın İslamı na değil, peygamberin tebliğ ettiği tüm dünya insanlarına eşit olmayı öngören İslami savunduğunu iddia edip,  gerçekte ise tam tersi bir durumu yaşatan, Hz İbrahim gibi, Hz İsa gibi,Hz Muhammed gibi geldiklerini söyleyip Muaviye ve Yezid gibi davranışlar sergileyen, Kitleleri arkalarından sürükleyen yaşadığımız anların yöneticilerinin ve onların savunucularının derinliği olmayan yüzeysel sıradan kişiler olduklarını yaptıkları teori ve eylemlerde şahit olduk.
Yıllarca iktidar olma mücadelelerini meydanlarda kendilerini takip eden binlerce insana İslam adı altında veren  Allah, din, ahlak, mücahitlik vurgusu yapanlar iktidar olunca görüldü ki yürekli, mert ve dindarca bağırdıkları gibi değillermiş, o sadece hamaset miş göz boyama imış.

Yeryüzündeki ezilenleri önderler yapalım misyonu ile zuhur eden İslami düşünce Gücün İslamına dönüştürüldü, kısa sürede kitleleri sindirdi, koşulsuz itaat ve biat eden sorgulamayan, sorgulamak istemeyen çıkarcı ve korkak yığınlar ortaya çıktı.

Oysaki İslam düşünce yapısında biat etme belli şartlara bağlıdır, koşulsuz itaat yoktur.
Bu anlamda yıllarca meydanlarda çeşitli yayın organlarında Yahya bin muazın şu sözlerini dillendirenler, bu ve benzeri şiir yazı eseri kullanarak iktidar olanlar halka fakirliğin öbür dünyadaki nimetlerinden bahsedenlerin kapitalist yaşam sürdürdüklerine, dürüst olamadıklarına şahit olduk.
Bu yazıyı Yahya Bin Muazın şu sözleriyle nihayetlendirirken şunu vurgulamadan geçmek istemiyorum: radikalizmin her türlüsü kötüdür. Yapamayacağınız hayatınızda uygulamadığınız, yada uygulamayacağınız ilkeleri neden yıllarca meydanlarda dillendirip arkanızdan kitleleri sürüklediniz.?
 Ey insanlar!
Görüyorum ki, evleriniz Rum kayserinin evlerine,


Lükse hayranlığınız Kisra‘nın tutumuna,

Servet peşinde koşmanız Karun‘un anlayışına,

Saltanatınız Firavun‘un saltanatına,


Nefisleriniz Ebu Cehil‘in nefsine,

Gururunuz Ebrehe‘nin gururuna,


Yaşayışınız Sefihlerin yaşayışına benziyor

Allah için söyleyin!


Muhammedî olanlar nerede?”



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder