Pandoranın Kutusundan İslamcılar Çıktı!
Tuba Çiçek
Ekim 29, 2016
0 Yorum
Efsaneye göre Zeus kendinden ateşi çalıp insanlara veren
prometheus
'un kardeşi epimetheus 'a balçıktan yapılmış tanrısal güzellik ve zekâya
sahip Pandora'yı eş olarak gönderir. Epimetheus
kardeşinin tüm
uyarılarına karşı Pandora ile
evlenir.
Zeus, Pandora'ya evlilik hediyesi olarak topraktan yapılmış, çömlek benzeri bir kavanozu (kutuyu) asla açılmamak üzere hediye eder.
Fakat İnsanoğlunun karşı koyamadığı delişmen merakı insanın varoluşundan itibaren ''Havva annemizin yasak elmayı yemesi ne kadar uzanır.'' Bir süre sonra merakına yenilen Pandora, kavanozu açar ve içindeki tüm kötülükler dünyaya yayılmaya başlar. Ancak son anda kutuyu kapatır. Bu da insanların içindeki "umut "tur; kötülüğün yayılmamış olması umudu.
Fakat İnsanoğlunun karşı koyamadığı delişmen merakı insanın varoluşundan itibaren ''Havva annemizin yasak elmayı yemesi ne kadar uzanır.'' Bir süre sonra merakına yenilen Pandora, kavanozu açar ve içindeki tüm kötülükler dünyaya yayılmaya başlar. Ancak son anda kutuyu kapatır. Bu da insanların içindeki "umut "tur; kötülüğün yayılmamış olması umudu.
Fakat Pandora geç kalmıştır; çünkü yeryüzü nü cinnet, umutsuzluk, kan akıtma, kin, nefret çoktan işgal etmişti.
Pandora nın kutusu
örneği başta Orta doğu olmak üzere Türkiye ve diğer aktör ülkelerin siyasetçilerinin
ruhi durumları ve düşünceleri üzerinden dışsallaşarak şekillenmişti.
Neydi bu
şekillenme geçmişte İslamcı, mücahit,ahlaklı, hak yemeyen düşüncelerle yola çıkmış
bir grubun fazlasıyla menfaat perest oldukları görüldü. yılların alın teri, birikimi ve sabrının sonunda daha iyi bir dünya düzeni kurulacağı
iddiasıyla kendilerini tanımamıza vesile oldukları oluşuma sırtını dönerek yeni
bir oluşuma imza atmışlardı.
Ümit vardık, bu oluşum
iktidar olacak çoğu putu yerle bir
edecekti. Ümmetçi idiler hiçbir ırkı, dili, kültürü diğerinden önde
tutmayacaklardı. sözünün eri idiler verdikleri sözden asla dönmeyeceklerdi. Bir lokma bir hırka yeterdi onlara, onlar için
önemli olan insanlığın menfaatleriydi. Yetimin, yoksulun, ezilmişin, ötekinin
yanında riyasız bir şekilde duracaklardı.
İslamın ilk var olduğu
dönemlerdeki gibi, yoksul, yetim, ezilmiş, ırkından dolayı dışlanmış
kişilerce var edilmişti. onların duaları, emekleri, sabırları vardı. Şu an
oturdukları sarayın her zerresinde.
Fakat onlar sermayenin büyülü gücüne yaslanarak ayakta kalmayı tercih etmişlerdi. Yükseldikleri her basamakta arkada bıraktıkları dost
dedikleri kişileri, yada grupları çeşitli ayak oyunları ile diskalifiye
etmişlerdi. Bu onların tavrıydı ilke edinmişlerdi. Nede olsa bu tavır onları iktidar yapmıştı hemde tek başına.
Geniş, büyük düşünen bir oluşum oldukları
iddiasında idiler. Sen Türkiye sin büyük düşün diyecek kadar iddialı idiler ve
bu amaçla Türkiye tarihinde yıllardır iyileşmeyen bir yara haline dönüşmüş, Kürt sorununu ''demokratik açılım, çözüm süreci'' gibi adlandırmalarla bitirmek için yola
koyulmuşlardı.
Sürekli bu anlamda yenilikler yapılıyordu ümitli idik, bu sorun bitecekti iki tarafı da memnun edecek bir sonuçla bu yara iyileştirilecekti. fakat bu durum hiçte beklediğimiz gibi olmadı çözüm süreci kanlı bir sürece dönüştü. Bu durumda diğerlerine yaptıkları gibi ağza bal çalındı ve geri çekildi.
Sürekli bu anlamda yenilikler yapılıyordu ümitli idik, bu sorun bitecekti iki tarafı da memnun edecek bir sonuçla bu yara iyileştirilecekti. fakat bu durum hiçte beklediğimiz gibi olmadı çözüm süreci kanlı bir sürece dönüştü. Bu durumda diğerlerine yaptıkları gibi ağza bal çalındı ve geri çekildi.
90 yıllarda mazlum, ezilen, başörtülü, iyi ahlaklı, imam hatipli, kapitalizme bulaşmamış mücahit erkek ve kadınların
sürekli olarak meydanlarda dilendirdiği ezilmişlik ve ötekileştirilmişlik söylemleri vardı.
Bu grubun o dönemlerdeki partisi her seçimde en diplerde oy oranlarına sahip olurdu. Ama onlar yinede üzülmezler, bıkkınlık göstermezler diğer seçimlerde aynı heyecan ve ümitle yollarına devam ederlerdi.
Bu grubun o dönemlerdeki partisi her seçimde en diplerde oy oranlarına sahip olurdu. Ama onlar yinede üzülmezler, bıkkınlık göstermezler diğer seçimlerde aynı heyecan ve ümitle yollarına devam ederlerdi.
Bazılarına göre onlar ( İslamcılar) diğer bir değişle irticacılar, çok tehlikeli idiler. Bu ülkenin Laik, Solcu, Burjuva yada görgülü partisince sürekli
irtica, yobaz, mürteci yafta-lamalarıyla iti lirlerdi.
Bu mücahit ablalar ve ağabeyler o dönemlerde Beyazıt meydanında zılgıt atarlardı. Haksızlıklara karşı biz o zamanlar daha hayatının en baharındaki genç kızlar ve erkeklerdik çok inanmıştık onlara kurtarıcımız olarak görüyorduk, nede olsa onların sadece kanatları eksikti melek olmaları için.
Bu mücahit ablalar ve ağabeyler o dönemlerde Beyazıt meydanında zılgıt atarlardı. Haksızlıklara karşı biz o zamanlar daha hayatının en baharındaki genç kızlar ve erkeklerdik çok inanmıştık onlara kurtarıcımız olarak görüyorduk, nede olsa onların sadece kanatları eksikti melek olmaları için.
Aylar yıllar böylece
geçiyordu. Bizleri TV ekranlarında savunan özendiğimiz dava adamları
vardı. Bazıları çıkıp ekranlarda; makyajlı kadının kaportası bozuktur derdi vakur
ve sert bir edayla. o zamanlar daha çocuk sayıldığımız için bu ironinin
altındaki cilveleşmeyi fark etmemiştik.
Çok anlam yüklemiştik çok! bu mücahit
abla ve ağabeylere. Geldi zaman geçti zaman, artık bu diplerde seyreden partinin
oy oranları iyiden iyiye yükselişe geçmişti, parlıyordu, görünüyordu, fark ediliyordu.
Dini bütün, mücahit, iyi ahlaklı, vahiy gelmiş edalarında ortalarda dolaşan, kirli sakallı, bol kıyafetli
bu adamlar çok iddialı idiler yaptıkları ve durdukları yer konusunda. İslamcı
idiler, bir iddiaları vardı ve bu iddiayı ispatlamak için iktidarı, yani devletin
gücünü ellerine almaları gerekirdi. Her şey onların devleti ele geçirip
iktidar olmasıyla düzelecekti yıllarca bunu empoze etmişlerdi takipçilerine, kitlelere.
Ümmetçi idiler, önce
Müslümanların bekasını düşünürlerdi. Meydanlarda kitleleri galeyana
getiren şiirler okurlardı. Böylece bizler onların ne çok bilgi birikimine
sahip, entelektüeller olduklarını zannederdik, ama gördük ki sadece zanmış.
Üzerlerindeki elbiseler
dışında hiçbir dünyevi varlığı önemsemeyen ''Ebu
zer'' sanmıştık, inandığı dava uğruna canını veren ''Ali şeraiti'' bilmiştik. Bu sebepten kalpten dualar gönderirdik ırk, din, dil, kültür ayrımı yapmayan
önce ümmet ve din kardeşliğini önemseyen sözde bu dava adamlarına.
Hatalar
insanın olduğu her yerde vardır. Bu durum yadırganamaz. Bizlerde küçük hataları
ayaklarımızın altına almıştık. Nede olsa onların kocaman yürekleri vardı, iyilikleri
olacaktı. Yeter ki yıllardır iktidar olan halk düşmanı, ayrılıkçı, tek tipçi, din
ve dindar düşmanı CHP den kurtulalım. Bu amaçla aidiyetimiz ve önceliğimiz hep
dinimizdi. milliyetimiz, kültürümüz, dilimiz, Etnistemiz' i bir potada eritmiş tik İslamiyet ve insanlık potasında.
Bu oluşum yıllar sonra iktidar koltuğuna oturdu.Mutluyduk, rahattık nede olsa onlar bizlerin kurtarıcıları idiler.
Geldikleri davayı da ötelemişlerdi, adına da gömlek çıkarma demişlerdi. Vaftiz töreni gibi bir şeydi galiba!.onu bile anlamıştık haklı bulmuştuk nereye kadar devam edebilir diki, küçük de olsa taviz verilebilirdi.
Geldikleri davayı da ötelemişlerdi, adına da gömlek çıkarma demişlerdi. Vaftiz töreni gibi bir şeydi galiba!.onu bile anlamıştık haklı bulmuştuk nereye kadar devam edebilir diki, küçük de olsa taviz verilebilirdi.
Bu yeni partileşmiş oluşum
kendini ''İslamcı'' olarak değil muhafazakar- Demokrat olarak tanımlıyordu.Bir dediği bir dediğini, bir yaptığı diğer yaptığını tutmayan yöneticilere dönüşmüşlerdi. oysaki biz ne savunduğunu acıkça belli eden tutarlı yöneticiler ummuştuk. Hasılı yerine göre çok dindar yerine göre de gayet modern lüks bir hayat yaşıyorlardı.iktidar olmadan önce yaşam tarzlarını fazlasıyla eleştirdikleri sanat artist camiasını da bağırlarına basıyorlardı.
Bu bağlamda ''Pandora nın
kutusu İslamcılar olmuştu.'' Gelişleriyle yeryüzünde sosyal depremler meydana getirmişlerdi. Neydi bunlar: Irak ta yaşanan ne olduğunu anlayamadığımız savaş, Şu an Suriye de yaşanan iç savaş, Mısır, Yemen, Libya bu durum yakınımızı, doğuyu, orta doğuyu kan, irin çukuruna çevirmişti.
Kendileri için binlerce koruma ordusunun ardına sığınanlar hiç düşünmediler mi; ölen gençlerin, çocukların, annelerin ve babaların hayalleri, ümitleri vardı hayata geleceğe dair.
Bu duruma sebep olanlar yıllarca meydanlarda ümmetçilik edebiyatı yapan, toplumun en dibinden gelen, en dipte olmanın ne olduğunu iyi bilen bir kitle idi. Kardeşim dedikleri, ümmet dedikleri insanların evlerini, yurtlarını, ülkelerini başlarına yıkmışlardı. Ağızlarından düşürmedikleri dış güçlerin katkılarıyla.
Sözde hakperest olan bu İslam cı grup İktidar olunca yıllarca bastırdıkları nefislerinin önünü açtılar,
hakperestlik iddiasında olanlar inşaat-perese, menfaat- perese dönüştüler.
Yaşadıkları ülkenin sorunlarını çözmeden, üstelik çıkardıkları
gömleğin kokusu halen üzerler-indeyken yeni bir maceraya atıldılar. Dünya liderliği idi bunun adı. Büyük Orta doğu projesinin Eş Başkanı olduklarını meydanlarda dillendirdiler. Bu dillendirmeleri sonucunda
kardeş, ümmet cümlelerini kendilerinden fazlasıyla duyduğumuz bu grup yanı
başımızı, doğumuzu, komşu ülkeleri düşman ilan ettiler ve
savaşmaya başladılar.
Binlerce Iraklı, Suriyeli, insanı yersiz
yurtsuz birer mülteciye dönüştürdüler.
Şıp sevdi oldukları için ego larına
ters düşünce çözüm sürecini de askıya aldılar. duvarların ardında ne olduğunu bilmediğimiz,
masa başında planladıkları, yönetim ve uygulamalarla yeni çatışmalar meydana geldi karşılıklı
olarak sözde kardeşler birbirlerini öldürmeye başladı ve bir nevi doğumuz Suriye' ye dönüştü.
Kısaca, İslamcıların iktidar olması pandora nın
kutusunun açılıp dünyaya umutsuzluk ve kötülüğün yayılması gibi bir sinerji
oluşturdu. bizler yıllardır bu oluşumun iktidar olmasını beklerken beklediğimiz
bu kutudan kan, gözyaşı, yıkım, haksızlık, liyakatsizlik, acı, feryat, Ümitsizlik,kafası karışık, İdiyle hareket edecek kadar ilkel benliğini önemseyen, bir dediği diğerini tutmayan, tutarsız bir grup narsist gördük ve
utandık. Onları yıllarca meydanlarda alkışladığımız için.