Follow Us @bedelencu

30 Kasım 2016 Çarşamba

Devletin Asileri Halkın Kahramanları


Yazı yazmak bir yolculuğa karar vermek gibidir.

 

Yolda karşınıza çıkacaklardan haberiniz yoktur. Yazı da öyledir hangi düşünce ya da his yoğunlaşması o yazının seyrini belirler bilinmez. 

 

Bu yazıyı yazma amacım hafızamızda derin izler acılar bırakmış yıllardır gündemden düşmeyen ama hep küçük düşürülen Kürtler ve Kürt sorunu, hiçbir değişim arz etmeyen haksızlıklar, acılar, bu acılara yıllardan beri süregelen kayıtsızlık.  

 

Teknolojinin gelişmesiyle birlikte İnternet resim video vb. ilerlemeler yaşanan çatışmaların anında servis edilmesi bu durumun sosyal bir etki oluşturması kafaları karıştırmaya başladı. 

 

Yaşanan kafa karışıklığı yoğun duygu düşünce değişimlerine neden olduğu gibi geçmiş duygusunun ön plana çıkmasına vesile oldu.

 

Neydi geçmiş duygusu? 

 

Yaşadığın ülke sınırları içinde kamusal alana çıkınca yok sayılan kültüründü. Ninenin konuştuğu dildi. Onların oluşturduğu kültür dünyası ve toplumca ötelenen yaşam biçimiydi. 

 

Ne zaman değişti bu düşünceler? 

 

Kalıplaşmış, öğretilmiş düşünce çerçevesinin dışına çıkıp sosyal medyanın gündeme dair anında haber yapması, daha fazla araştırma ezber bozmaların sonucunda sorgulamaya başlanmasıyla. 

 

Bu açıdan buraya bir nokta koyarak devam etmek istiyorum.

 

Devlet nedir? 

Ne işe yarar? 

Amacı ve görevi nedir? 

Sorumlulukları durması gereken yerler nelerdir? 

 

Bazı felsefecilere göre devlet egemen sınıfın örgütlü halidir.

 

Yani devleti kuran egemen unsurun ve öncelediği değerlerin etrafında bulunan bazı halkların önceliklerini, aidiyetlerini görmezden gelerek tek bir ana unsuru dikte edip hizaya getirmektir toplumu. 

 

Bu anlamda Türkiye cumhuriyeti yani ülkem Türk etnisitesini ön planda tutarak özellikle doğu ( afaki olarak Kürdistan) bölgesinin tüm önceliklerini yok sayarak, Afaki olsa dahi Kürt ve Kürdistan demeyi anayasal bir zeminde yasaklayarak varoluşunu böyle bir ariza üzerinde baskıyla oluşturmaya çalışmıştır. 

 

Bunu da elde ettiği devletin tüm güç unsurlarını kullanarak yapmıştır. 

 

Bu duruma karşı çıkanları ise cezaevlerinde işkence yaparak, toplumda ise terörist ve asi yaftası vurup tecrit ederek en sert ve insan onurunu kıran uygulamalarla yok etmek, yada sindirmek istemiştir

 

Bu değerlendirmeler ışığında şu sorulabilir; 

Devlet gerekli midir? 

 

Evet devlet gereklidir. 

 

Toplumdaki güvenliği, adaleti, eşitliği sağlamak için. Devlet içinde yasayan halkın adalet, asayiş, sağlık, eğitim, ekonomi, düzen, düşünce, inanç özgürlüğü vd. ihtiyaçlarını karşılamak ve haklarını korumak için devlet  olmalıdır. 

 

Fakat devlet bir ırkı, bir mezhebi, inancı anayasa ile güvence altına alıp, diğer yaşayan halkları o ırka hürmet ve hizmet etmeye zorlamamalı ve böyle bir hakkı olmamalıdır ki böyle bir hak yoktur.

 

Her insan hür doğar ve doğduğu aile içerisinde anadilini kültürünü öğrenir. 

 

Zamanla daha da özgürleşerek kendine ait bir düşünce dünyası edinir.  

 

Devletin görevi anayasada bir ırkın ululuğuna dair yemin ettirmek değildir.  İnsan yapımı bir anayasayı baz alarak, ırkçı söylemlere yönelik kurallara,  insanların itaat etmesini sağlamak yada zorlamak da değildir. 

 

Bu durum nefrete neden olur ki bunun toplumsal izdüşümlerini yaşadık ve yaşıyoruz. Hiçbir ırk anayasada güvence altına alınmamalıdır.

 

Bu anlamda Hz Muhammed’in; 

 

Siyahın beyaza, beyazın siyaha üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.  Hadisi de halkının çoğunluğu Müslüman olma iddiasında ki bir toplum için iyi bir örnektir. 

 

 

Devletler insanların güvenlik ihtiyacından ortaya çıkan oluşumlardır.  

 

Devletin amacı vatandaşlarına hiçbir üstünlük takınmadan eşitçe ve adaletlice yaklaşması ve bu durumun anayasal güvenceyle teyit edilmesi realitesine dayanır. 

 

Devlet insanların birlik de oluşturdukları sivil toplum yapısının en üst mercidir. 

 

Devlet bu amacından sapınca belli bir etnisiteye ve ideolojiye hizmet etme hedefi güdünce, o toplumda yaşayan diğer halklara çifte standar uygulayınca o halkların meşru müdafaasıyla karşılaşabilir.

 

Devlet put değildir dogma değildir.

 

Eleştirilebilir, eleştiriler dikkate alınarak toplumsal reform yapılabilir. 

 

Devlet kutsal değildir. 

 

Kutsal olan insandır, canlılar ve inançlardır.

 

Yeri geldiğinde inançlar bile eleştirilebilirken, devletin katı bir tabuya dönüştürülüp, bir etnisiteyi ve halkı öncelemesi bunu anayasal güvenceye alması düşünen her birey için hakarettir.  

 

Bu anlamda insanoğlu şımartılınca  eline güç geçince belli insani ve ahlaki değerleri içselleştirmemiş ise, eline geçen güç ve güvenle bir canavara dönüşebilir. 

 

Karşısına çıkan farklı ideoloji ve kimlikleri, diğer halkları, kültürleri, anayasanın verdiği üstünlük duygusuyla aşağılayabilir, öteleyebilir, küfredebilir.

 

Çünkü o bu gücü anayasadan almaktadır. 

Anayasa ona devletin bekası için her türlü kıyımı, kışkırtmayı yapabilme gücünü,  güvenini vermektedir.

 

Bu günlerde gündemimizi dolduran bazı il ve ilçelerdeki sıkıyönetimi anımsatan sokağa çıkma yasağı ve bu yasak sonucunda ortaya çıkan çatışma görüntüleri ölümler yaşanan olayın ciddiyetini göstermektedir. 

 

Devletin asayiş güçlerince öldürülüp cesedi devlete ait bir aracın arkasına bağlanıp küfürler eşliğinde şehrin içinde yerlerde süründürülerek   götürülen Türki’ye Cumhuriyeti nüfus cüzdanını cebinde taşıyan, ülke vatandaşı bir gence yapılan kaotik durum o bölgede yaşanan toplumsal anomi den sadece bir kesitidir. 

Bu ülkeyi bizler seksen beş milyon bir halk olarak Kürdü”yle, Laz’ıyla, Alevi’siyle, Çerkez’iyle kurduk deniyor; fakat uygulamada ise basta kürdi ile ailevi”siyle, lazıyla çatışılıyorsa sorgulama içine girilmelidir.

 

İlkel kabile dönemlerinde ki gibi simge ve sembollerle kendini ifade etmek modern, çağdaş, laik ve yüzü batıya dönük bir ülkeye yakışmaz.

 

Bu anlamda düşünce dünyaları sorgulanmalı, biz nerede hata yapıyoruz da yıllardır bu çatışma bitmiyor diye.

Oysaki ilk ırkçı şeytandı.

Kâinatın yaratıcısı Allah’ın emrine karşı gelerek topraktan yaratılan Âdemi' i küçümsemiş o ulu emri geri çevirmiştir.

 

Ben ateşten yaratıldım üstünüm mantığı ile Âdem’e secde etmeyi reddetmiştir.

 

İnsanoğlunun ırkçılık hikâyesi de bu olayla başlamıştır.


Özetle devlet bir egemen sınıfın veya ırkın hizmetine sunulmuş güç toplama, yerine göre şiddet uygulama,  herhangi bir ırka paye verme merkezi değildir. 

 

Oysaki biz devleti Müşfik bir aile reisi olarak görmüştük ki; bakıyorum da değilmiş. 

 

Devletin amacı veya görevi ülke sınırları içinde yaşayan halkların dilini, kültürünü, müziğini, isimlerini yasaklamak değildir. 

 

Bu yasağa tepki verenlere empati yapmadan şiddetle tepki vermek de değildir. 

Devletin görevi Çeşitli hilelerle örgütlenip, halkın içine nifak sokup, bunun adına da derin devlet, jitem denen oluşumları yok etmektir. 

 

Devletin görevi adalet, refah, huzur ve kalkınmadır.

 

Bunun dışındaki oluşumlara meyil verirse devlet olma amacından sapmış olur. Bunun adı devlet değil, çete olur.

 

Uzlaşı diyalog neden yok? 

 

Ölüm, öldürülmek, olumu kutsamak, küfür bu coğrafyanın kaderi midir? 

 

Devletler uzun ömürlüdürler ve değiştirilmesi için bir devrime ihtiyaç duyulur. 

Her devlet bir devrimin unsurudur.

Günümüzde yaşanan Kürt sorununun içinden çıkılmaz kine dönüşmesi ve şiddet uygulamaları da yine bir devlet politikasıdır. 

Devlet politikaları; iktidarda olan hükumetler aracılığıyla, iktidarda olan hükümetin rengi ve düşünce yapısını, içine alarak uygulanmaktadır. 

 

Devletin görevi şeffaflıktır.

 

Düzeni, asayişi, adaleti, eşitliği sağlamaktır.

 

Fitne, fesat çıkarıp derinleşip derin devlet olmak, içinden örgüt üretmek değildir.

 

Tam tersi oluşan bu örgütlere karşı savaş açmaktır. 

 

Bu gibi durumlar ülkeyi hem içeride, hem de dünya gündeminde imajını sarsar.

 

Üçüncü dünya ülkesi konumundan çıkıp, kabile ülkesine dönüştürür.

 

Duygusal bir düşünce ile  devletler tarihine bakılınca devletlerin asileri bazı zamanlar halkın kahramanları olmuştur.

 

Kahramanlarda halkın gözünde asiler olmuştur. 

 

Örneğin: Robin Hood, Hz. Muhammet, Köroğlu, Nene Hatun, Şeyh Said, Ömer Muhtar, Ebu Zer, Atatürk, Seyyid Rıza ve daha binlerce kişi…

 

 

Kahramanlar ve Asiler kime nereden bakıldığı; hangi sınıf, ideoloji ve dünya görüşü gibi toplumda edinilen yerle ilgilidir birazda.

 

Tıpkı 6 ve 9 rakamlarına hangi açıdan nereden bakıldığı gibi.

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder