Kürt halkının karşısına önder olarak sunulan; Öcalan başta olmak
üzere PKK siyasi,
toplumsal karizma anlamında saygın ve tutarlı bir duruşa sahip değildir.
Pkk çoğunlukla amacının dışına çıkıp, kendi içinde de birçok
ölüme, acıya, faili meçhule neden olduğu yazılıp, çizilip konuşulmaktadır.
Tıpkı içinde yaşadığımız ülkenin kendini devletin tek
sahibi gören bazı adamlarının devletin bekası için yaptığı yasa dışı ( JİTEM)
kıyımları gibi.
PKK nasıl meydana geldi?
Diye bir soru sorulursa; şu söylenebilir: Kürt halkına
karşı devlet güçlerinin ve siyasi sistemin yaptığı tecrit, kötü muamele,
küçümseme, geçmişten itibaren atalarına, tarihine, kültürüne karşı yapılan yok
saymalar, istenilen taleplerin dinlenmeden, diyalog kurulmadan susturulmaları,
canice kıyımlar sonucunda, işkencelere maruz kalanların ve bu duruma tepki
gösterenlerin eline isyanın bayrağını alıp ki bu alanlar bu ülkenin dinamikleri
içinde yoğrulmuş çoğunluğu Kürt’ler den ve Türk’ler den meydana gelmiş bir
oluşumdur.
Oysaki bu örgütün ideolojisi Kürt halkının çoğunluğunun inancı, değerleri,
kültürü ile pekte bağdaşmıyordu.
Kürt halkını bir bölümünü bu örgüt etrafında kenetleyen geçmişten günümüzü yapılan
nefrete varan, tavrı tarzı değişmeyen işkenceler, yok saymalar olabilir mi?
Terörist, bölücü gibi ayrıştırıcı cümleler kurulduğu içindir ki bir örgüt
ile aynı paydada buluşturulmuş bir millet ve hiç bitmeyen şiddet sarmalı
var.
Hâsılı, PKK, bu ülke
topraklarında temelleri atılmış, Abdullah Öcalan
da Kürt halkının töresi, kültürü içinde doğmuş, modern Türk eğitim
sisteminden, yükseköğretime kadar eğitim almış Türki’ye Cumhuriyeti vatandaşı bir
bireydir.
Kürtlerin tümünün olmasa da, genel kanıda Kürt lider olarak kanalize
edilmiştir toplumun algısına.
PKK Yaşanan kötü geçmişin sonuçlarından doğmuş, oluşturulmak istenen
geleceğe hazırlık niteliğinde, bu ülkenin ötekileştiren sisteminin bir ürünü
olarak var olmuş olabilir mi?
Bu bağlamda su söylenebilir: Türkiye’nin neden bir PKK si var? Almanya’nın, Rusya’nın,
Libya'nın, Arabistan in ve dünyada ki birçok ülkenin böyle bir örgütü yok.
Ve on yıllardır oradalar.
PKK nin siyasi uzantısı olduğu düşünülen, HDP de Kürt halkının haklarını
siyasi düzlemde savunmak için kurulmuş, Kürt sorununa gerçek manada çaba sarf
edip üzülen bazı üyeleriyle, Doğu Anadolu bölgesinin acıları ve isyanının
sonucu olarak, Kürt halkının büyük çoğunluğunun etrafında birlik olup, kenetlendiği
siyasi bir mekanizmaya dönüşmüştür.
Fakat bu oluşum Kürt halkının haklarını savunmak için meydanlara çıktıkları iddiasında
bulunup çoğunlukla amacın dışında gündem oluşturmaları; kamuoyunda bu siyasi kişilere
karşı, bazı çevrelerce ön yargı oluşturmuştur.
Net bir çizgi ortaya koymayan HDP
sürekli ideoloji, tavır değişimi sergileyen bir görüntü çizmektedirler. Örneğin; yıllar önce
Kürdistan diyen bu oluşum, daha sonra federal yönetim, daha sonra
Türkiyelileşme, halkların kardeşliği, Cinsiyetlere özgürlük derken Kürt halkını
özellikle de Kürt gençlerini hedefi belli olmayan bir dava uğruna ölüme
sürüklenirken şimdilerde ise; otonomi, federasyon ve benzeri istemlerin Türkiye
nin birliğine zarar vereceğini çözümün: ''demokratik Türkiye
cumhuriyeti'' olduğunu söyleyen,
söylem ve eylemleri birbirini tutmayan siyasi bir örgütlenme görünümü
çizmektedirler.
Bu bağlamda HDP ve paydaşlarına bakınca
daha çok yönetici kadrosunda Türk soluna mensup şahıslar mevcutken, PKK içinde
de yine Türk solu etkinken bu söylem tutarsızlıkları bundan mı kaynaklanıyor
diye düşünülebilir.
Yâda ‘’Türkler Kürtlerin devleti olsun
diye dağda ve meşru, aktif siyasette mücadele veriyorlarsa’’ neden belli
bir hedef ve çizgileri yok diye sorulabilir.
Bu ve benzeri söylem ve eylem farklılıkları nedeniyle,
PKK neye hizmet ediyor diye sorular sorulmaya
başlandı?
Şimdilerde ise bu anlamda PKK ve Hizbullah gibi
örgütlerin (derin çete- derin devlet) tarafından kurulduğu
söyleniyor.
Bu doğru ise bununla ne yapılmaya çalışılıyor?
Yıllardır bir halkın isyanı şiddetle, ölümle
bastırılmaya çalışıldı. Tüm çığlıklara kulaklar tıkandı. Ve bu tıkayışın
sonucunda daha misliyle şiddet zuhur etti.
Hâsılı; Kürt isyanları ve bu isyanları bastırma
yöntemleri geçmişten günümüze şiddetli bir şekilde devam ederken; Kürt
isyanları ilk dönemlerde ''genel halk ayaklanması'' şeklinde gerçekleşmiş
ve bu isyanları devlet erbabı ise toplu kıyımlarla bastırmaya çalışmıştır.
Modern cumhuriyetin kurulması ve yerleşmesi sonrası
ise devlet adamı anlam dünyası değişime uğramıştır.
Yakın tarihimizde çıkan Kürt ayaklanmaları bir örgüt
altında PKK olarak zuhur etmiştir denilebilir mi?
Yâda; Pkk neyin sonucunda doğmuş ve oluşmuştur?
Devletin içinde oluşturulan örgütün ve devlete karşı
kurulan örgütün tepkileri aynı mantalite şeklinde rücu etmiş, devlet' in yasa
dışı aklı, (JİTEM) ile yasa dışı örgüt (PKK) aklı kamikaze
şeklinde eylemler; gizli, yasa dışı yöntemlerle, girift bir hale
büründürülen bu sorunu halletmeye çalışılmışlardır.
Bunun sonucunda; 1980 darbesiyle Türkiye'de sağ-sol birçok siyasi
grupla beraber Türk ve Kürt solu da büyük zarar görmüştür. PKK’ nın Diyarbakır
cezaevi tahliyesi sonucunda; devlet kuvvetleri ve (derin devlet) bu
defada Kürtlere karşı kurulan (JİTEM) içinde yapılan yasa dışı
cinayetlere masum insanlarda maruz kalmıştır.
Haksızca insanlar öldürüleceklerdi.
Adına sonralarda ‘’faili meçhul cinayetler’’ denilen. Evlerinden
alınan insanların o dönemlerde ‘’ Beyaz Toros’’ Türkiye
gündemine JİTEM'in "devriye aracı" olarak girmiş,
özellikle doğu ve güneydoğu bölgesinde Kürtlere karşı işlenen faili meçhullerle
ilişkilendirilen bir simge haline gelmiştir.
Devlet adına kurulan; yasa dışı örgüt JİTEM in simgesi, devriye
aracı beyaz toroslara kendilerince suçlu yaftası atfedilen
insanların koyulup götürülmesi ve bir daha hiç haber alınamaması realitesi…
Köy yakmalar, insanların göçe zorlanması, köklerinden koparılıp
kimliksizleştirme politikaları Şimdilerde ise adlarını sık duyduğumuz ‘’Cumartesi
Anneleri’ ve onların çocuklarıdır bu zulümlere Ram edilenler, faili
meçhul cinayetlere kurban gidenler ve bir daha hiç dönemeyenler.
Özetle; PKK nın karşısında 27
ağustos 1987 yılında kurulmuş Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele ya da kısaca JİTEM kurulmuştu. Anadolu Ajansı’nın bir haberine
göre İçişleri Bakanlığı'nın onayı olmadan
ve Genelkurmay Başkanlığı'ndan görüş alınmadan, Jandarma
Genel Komutanlığı'nın kendi inisiyatifiyle kurulan ve terörle mücadele
kapsamında faaliyet yürüten bir oluşumdur.
Alman "Der
Spiegel" dergisinde yayınlanan "Kürtlere karşı
Türkiye’nin kirli savaşı" haberine göre, ise "JITEM
Türk jandarmanın özel bölümü" dür. Yine JITEM'in kurucusuna göre,
örgüt de 10 000 kişi görev almıştı.
JİTEM itirafçısı NTV’ye
yaptığı açıklamada, JİTEM grubunun,
Türkiye’nin 9'uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ki
bu Demirel (‘’devlet gerektiği zaman rutin dışına çıkar’’ demiştir.
Zira jitem Çete mantığıyla çoğunluğu
Kürt olan binlerce insanı faili meçhul cinayetlere kurban etmiştir.
Bu kirli örgüt PKK’nın ideolojisiyle ters düşen örgütlerle de görüşmeler
yaptığı ve bu görüşmelerin Hizbullah denilen çoğunluğu Kürtlerden
oluşan ''dini ve şiddet içerikli'' bir örgüt olması...
Ağacın sapını o ağacın odunuyla olan balta ile kesmeye çalışırlar. Deyimini
doğrular nitelikte.
Hulasa olarak aynı soydan olan; fakat farklı
ideolojilere sahip şiddet içerikli
iki yapıyı (PKK ve Hizbullah) bir
birine kırdırmak mi hedeflenmiştir?
Ve bunu da yapmaya çalışanlar ise bizim munis, müşfik,
koruyucu olarak gördüğümüz devletin, içinde örgüt kurmuş, devleti tekeline
almış, kendini devletin şaşmaz koruyucusu ve tek sahibi olarak gören
sözde “ulusun çıkarları adına” ki
bu ulus güya tüm ülke içinde yasayan tüm halklarındı! Her
türlü kötü, kanlı eylemi yapabileceğini düşünen faşist zihniyetli, kendilerini, (gücünden
faydalandıkları için devleti,) dev aynasında gören, bir grup kötü
niyetli adamdır.
Öyle ki yüz yılı aşkın bir süredir ölüm ve şiddetle
bastırılmaya çalışılan Kürt sorununun çözümü için daha insani, birleştirici,
adaletli ve eşit politikalar yapmak varken; hep aynı şiddet içerikli nefret
yüklü yöntemler denenmiştir.
Bu sorun ile başa çıkmak için devlet içinde örgütler
kurulmuştur.
Devletin salahiyeti için kurulduğu iddiasında olan bu
yasa dışı kirli örgütler ile
durum iyice girift bir hale bürünmüştür.
At izi iti izine karışmıştır’’.
‘’bir şeyin aslı ile
taklidini ayıramazsan belaya duçar olursun’’ deyimi
bu anlamda gerçekleşmiş ‘’devlet içinde
oluşturulan yasa dışı şiddet ve nefret içerikli örgütler’’ ile
yanlış politikalara isyan eden bireylerin resmi format dışında kurduğu yine yasa dışı çok amaçlı şiddet ve
nefret içerikli örgütler anti tepki olarak kurulmuştur.
Kısaca şiddet şiddeti doğurmuş, doğrular ve yanlışlar
iç içe girmiş, hangisi doğru hangisi yanlış birbirine karışmış, toplumda imaj
ve algı kirlenmesine neden olmuştur.
Üstelik günümüzde koca koca siyasilerin ''Beyaz Toros'' denilen bir halkın üzerinde travmaya neden olmuş bir
nesneyi korkutma ve sindirme aracına dönüştürüp, günümüz iktidarının (AK Parti) o dönem ki
başbakanının miting meydanlarında siyaset malzemesi olarak kullanması ironisi,
realitesi...
Bu anlamda bu soruna yönelik güncel siyasetçilerin
tavrını ortaya koymakta, bölgede bu anlamda yapılan siyasi hamle ve
yaptırımlarda Kürt sorununa yönelik pekte bir değişimin olmadığının
izdüşümünü resmetmektedir.
Uzun bir süreci barındıran bu sosyolojik ve tarihsel
trajedinin ana aktörleri ''ataerkil (erkek
otoritesi ağırlıklı) toplumun'' dayatmaları
ve ''ataerkil zihin dünyasının'' yansımasıdır.
Bu konuyu araştırırken, anlamaya çalışıp kafamda
analiz ederken objektif olmaya çabaladım. Kirli, kanlı, derin bir acı, hüzün ve
nefreti barındıran bu uzun süreci irdelerken sırf farklı bir milletten yâda
düşüncede oldukları için bunca acıya ram edilenlere yaşatılan travmanın
ağırlığını en derinden hissettim.
Bu vahşetin aktörlerinin ruh halini Allah bilir ve
cezalandırıcıda odur. Toplumsal çürümeye sebep olanlar ve bu çürümeye sebep
olanları aynı mantıkla alkışlayanlar bir kez daha düşünsünler bu gidiş nereye
diye.
Bu nasıl bir ülke’ dir ki aynı gök kubbe altında yaşadığın diğer halkları ki bu
halk; bu ülkenin vatandaşı onlarla ve diğer halklarla uzlaşı yolunu
seçerek sorunu hafifletme yoluna gitmek varken neden hep bir dar boğaz yapılmış
ve onlara neden hep ağıtlar, hawar’ lar bırakılmış bunu
idrak edemiyorum.
Oysaki ''hayalimde
ki Ülke'' ''çete mantığıyla'' hareket etmemeliydi.
Var olan sorunların
üstünden yapıcı ve onarıcı bir üst akıl olarak objektif, rasyonel, erdemli ve etik yöntemleri kullanarak
sorunları yok etmeliydi.
Sanırım söylediğim bu
realiteye dökülemeyen cümleler bu coğrafya başta olmak üzere bu ülke için bir ütopya ve
bilirsiniz ütopya ''gerçekleşmesi mümkün olmayan hayaller'' demek.
Girift bir hale getirilen bu sorunu çözmenin başka yolları da olmalıydı? Arapsaçına
çevirmenin mantığını çözemedim.
Sizler de bu halkın
bir ferdi değil misiniz? Kişiliğinizi yok sayıp birkaç yıl yaşayacağınız bu
dünyada bu kadar çirkef olmak da neden! Bırakın bu topraklarda rahatça yaşasın
tüm kültürler.
‘’Azad
edin insanın realitesini’’ sizin gerçeğiniz tüm toplumun gerçeği
olmak zorunda değil ki.
Zira ‘’insanlık bir
erdemdir, evrenseldir. Hiçbir dine, ırka, mezhebe ait değildir’’. Vatan için,
ırk için, din için, nefret için Ölümü kutsamaktan vazgeçin artık.
Yaratıcıyı kutsayın,
Yaşamı kutsayın, insanı, canlıyı kutsayın ölüm doğal sürecinde gelsin ve
kutsamadan uğurlayın.
Galiba herkesin bildiği kimsenin konuşmadığını yazmışsın.
YanıtlaSil