Follow Us @bedelencu

20 Şubat 2017 Pazartesi

Kürtlere Karşı Yürütülen Girift Savaş (2)


Kürt halkının karşısına önder olarak sunulan; Öcalan başta olmak üzere PKK siyasi, toplumsal karizma anlamında saygın ve tutarlı bir duruşa sahip değildir.

 

Pkk çoğunlukla amacının dışına çıkıp, kendi içinde de birçok ölüme, acıya, faili meçhule neden olduğu yazılıp, çizilip konuşulmaktadır.

 

Tıpkı içinde yaşadığımız ülkenin kendini devletin tek sahibi gören bazı adamlarının devletin bekası için yaptığı yasa dışı ( JİTEM) kıyımları gibi. 

PKK nasıl meydana geldi?

 

Diye bir soru sorulursa; şu söylenebilir: Kürt halkına karşı devlet güçlerinin ve siyasi sistemin yaptığı tecrit, kötü muamele, küçümseme, geçmişten itibaren atalarına, tarihine, kültürüne karşı yapılan yok saymalar, istenilen taleplerin dinlenmeden, diyalog kurulmadan susturulmaları, canice kıyımlar sonucunda, işkencelere maruz kalanların ve bu duruma tepki gösterenlerin eline isyanın bayrağını alıp ki bu alanlar bu ülkenin dinamikleri içinde yoğrulmuş çoğunluğu Kürt’ler den ve Türk’ler den meydana gelmiş bir oluşumdur. 

Oysaki bu örgütün ideolojisi Kürt halkının çoğunluğunun inancı, değerleri, kültürü ile pekte bağdaşmıyordu.

 

Kürt halkını bir bölümünü bu örgüt etrafında kenetleyen geçmişten günümüzü yapılan nefrete varan, tavrı tarzı değişmeyen işkenceler, yok saymalar olabilir mi?

 

Terörist, bölücü gibi ayrıştırıcı cümleler kurulduğu içindir ki bir örgüt ile aynı paydada buluşturulmuş bir millet  ve hiç bitmeyen şiddet sarmalı var.

 

HâsılıPKK, bu ülke topraklarında temelleri atılmış, Abdullah Öcalan da Kürt halkının töresi, kültürü içinde doğmuş, modern Türk eğitim sisteminden, yükseköğretime kadar eğitim almış Türki’ye Cumhuriyeti vatandaşı bir bireydir.

 

Kürtlerin tümünün olmasa da, genel kanıda Kürt lider olarak  kanalize edilmiştir toplumun algısına.

 

PKK Yaşanan kötü geçmişin sonuçlarından doğmuş, oluşturulmak istenen geleceğe hazırlık niteliğinde, bu ülkenin ötekileştiren sisteminin bir ürünü olarak var olmuş olabilir mi?

 

Bu bağlamda su söylenebilir: Türkiye’nin neden bir PKK si var? Almanya’nın, Rusya’nın, Libya'nın, Arabistan in ve dünyada ki birçok ülkenin böyle bir örgütü yok.

Ve on yıllardır oradalar.

PKK nin siyasi uzantısı olduğu düşünülen, 
HDP de Kürt halkının haklarını siyasi düzlemde savunmak için kurulmuş, Kürt sorununa gerçek manada çaba sarf edip üzülen bazı üyeleriyle, Doğu Anadolu bölgesinin acıları ve isyanının sonucu olarak, Kürt halkının büyük çoğunluğunun etrafında birlik olup, kenetlendiği siyasi bir mekanizmaya dönüşmüştür.

Fakat bu oluşum Kürt halkının haklarını savunmak için meydanlara çıktıkları iddiasında bulunup çoğunlukla amacın dışında gündem oluşturmaları; kamuoyunda bu siyasi kişilere karşı, bazı çevrelerce ön yargı oluşturmuştur. 

Net bir çizgi ortaya koymayan HDP sürekli ideoloji, tavır değişimi sergileyen bir görüntü çizmektedirler. Örneğinyıllar önce Kürdistan diyen bu oluşum, daha sonra federal yönetim, daha sonra Türkiyelileşme, halkların kardeşliği, Cinsiyetlere özgürlük derken Kürt halkını özellikle de Kürt gençlerini hedefi belli olmayan bir dava uğruna ölüme sürüklenirken şimdilerde ise; otonomi, federasyon ve benzeri istemlerin Türkiye nin birliğine zarar vereceğini çözümün: ''demokratik Türkiye cumhuriyeti'' olduğunu söyleyen, söylem ve eylemleri birbirini tutmayan siyasi bir örgütlenme görünümü çizmektedirler.

 

Bu bağlamda HDP ve paydaşlarına bakınca daha çok yönetici kadrosunda Türk soluna mensup şahıslar mevcutken, PKK içinde de yine Türk solu etkinken bu söylem tutarsızlıkları bundan mı kaynaklanıyor diye düşünülebilir.

 

Yâda ‘’Türkler Kürtlerin devleti olsun diye dağda ve meşru, aktif siyasette mücadele veriyorlarsa’’ neden belli bir hedef ve çizgileri yok diye sorulabilir.

 

Bu ve benzeri söylem ve eylem farklılıkları nedeniyle,

 

PKK neye hizmet ediyor diye sorular sorulmaya başlandı?

 

Şimdilerde ise bu anlamda PKK ve Hizbullah gibi örgütlerin (derin çete- derin devlet)  tarafından kurulduğu söyleniyor.

 

Bu doğru ise bununla ne yapılmaya çalışılıyor?

 

Yıllardır bir halkın isyanı şiddetle, ölümle bastırılmaya çalışıldı. Tüm çığlıklara kulaklar tıkandı. Ve bu tıkayışın sonucunda daha misliyle şiddet zuhur etti.

 

Hâsılı; Kürt isyanları ve bu isyanları bastırma yöntemleri geçmişten günümüze şiddetli bir şekilde devam ederken; Kürt isyanları ilk dönemlerde ''genel halk ayaklanması'' şeklinde gerçekleşmiş ve bu isyanları devlet erbabı ise toplu kıyımlarla bastırmaya çalışmıştır.

 

Modern cumhuriyetin kurulması ve yerleşmesi sonrası ise devlet adamı anlam dünyası değişime uğramıştır.

 

Yakın tarihimizde çıkan Kürt ayaklanmaları bir örgüt altında PKK olarak zuhur etmiştir denilebilir mi?

Yâda; Pkk neyin sonucunda doğmuş ve oluşmuştur?

 

Devletin içinde oluşturulan örgütün ve devlete karşı kurulan örgütün tepkileri aynı mantalite şeklinde rücu etmiş, devlet' in yasa dışı aklı, (JİTEM)  ile yasa dışı örgüt (PKK) aklı kamikaze şeklinde eylemler;  gizli, yasa dışı yöntemlerle, girift bir hale büründürülen bu sorunu halletmeye çalışılmışlardır.

Bunun sonucunda; 1980
 darbesiyle Türkiye'de sağ-sol birçok siyasi grupla beraber Türk ve Kürt solu da büyük zarar görmüştür. PKK’ nın Diyarbakır cezaevi tahliyesi sonucunda; devlet kuvvetleri ve (derin devlet) bu defada Kürtlere karşı kurulan (JİTEM) içinde yapılan yasa dışı cinayetlere masum insanlarda maruz kalmıştır.

 

 Haksızca insanlar öldürüleceklerdi. Adına sonralarda ‘’faili meçhul cinayetler’’ denilen. Evlerinden alınan insanların o dönemlerde ‘’ Beyaz Toros’’ Türkiye gündemine  JİTEM'in "devriye aracı" olarak girmiş, özellikle doğu ve güneydoğu bölgesinde Kürtlere karşı işlenen faili meçhullerle ilişkilendirilen bir simge haline gelmiştir.

Devlet adına kurulan; yasa dışı örgüt JİTEM in simgesi, devriye aracı beyaz toroslara kendilerince suçlu yaftası atfedilen insanların 
koyulup götürülmesi ve bir daha hiç haber alınamaması realitesi…

 

Köy yakmalar, insanların göçe zorlanması, köklerinden koparılıp kimliksizleştirme politikaları Şimdilerde ise adlarını sık duyduğumuz ‘’Cumartesi Anneleri’  ve onların çocuklarıdır bu zulümlere Ram edilenler, faili meçhul cinayetlere kurban gidenler ve bir daha hiç dönemeyenler.

 

Özetle; PKK nın karşısında 27 ağustos 1987 yılında kurulmuş Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele ya da kısaca JİTEM kurulmuştu. Anadolu Ajansı’nın bir haberine göre İçişleri Bakanlığı'nın onayı olmadan ve Genelkurmay Başkanlığı'ndan görüş alınmadan, Jandarma Genel Komutanlığı'nın kendi inisiyatifiyle kurulan ve terörle mücadele kapsamında faaliyet yürüten bir oluşumdur.

 

Alman "Der Spiegel" dergisinde yayınlanan "Kürtlere karşı Türkiye’nin kirli savaşı" haberine göre, ise "JITEM Türk jandarmanın özel bölümü" dür. Yine JITEM'in kurucusuna göre, örgüt de 10 000 kişi görev almıştı.

JİTEM itirafçısı  NTV’ye yaptığı açıklamada, JİTEM grubunun, Türkiye’nin 9'uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ki bu Demirel (‘’devlet gerektiği zaman rutin dışına çıkar’’ demiştir.

 

Zira jitem Çete mantığıyla çoğunluğu Kürt olan binlerce insanı faili meçhul cinayetlere kurban etmiştir.

 

Bu kirli örgüt PKK’nın ideolojisiyle ters düşen örgütlerle de görüşmeler yaptığı ve bu görüşmelerin Hizbullah denilen çoğunluğu Kürtlerden oluşan ''dini ve şiddet içerikli'' bir örgüt olması... 

 

Ağacın sapını o ağacın odunuyla olan balta ile kesmeye çalışırlar. Deyimini doğrular nitelikte.

 

Hulasa olarak aynı soydan olan; fakat farklı ideolojilere sahip şiddet içerikli iki yapıyı (PKK ve Hizbullah) bir birine kırdırmak mi hedeflenmiştir?

 

Ve bunu da yapmaya çalışanlar ise bizim munis, müşfik, koruyucu olarak gördüğümüz devletin, içinde örgüt kurmuş, devleti tekeline almış, kendini devletin şaşmaz koruyucusu ve tek sahibi olarak gören sözde  “ulusun çıkarları adına” ki bu ulus güya tüm ülke içinde yasayan tüm halklarındı! Her türlü kötü, kanlı eylemi yapabileceğini düşünen faşist zihniyetli, kendilerini, (gücünden faydalandıkları için devleti,) dev aynasında gören, bir grup kötü niyetli adamdır.

 

Öyle ki yüz yılı aşkın bir süredir ölüm ve şiddetle bastırılmaya çalışılan Kürt sorununun çözümü için daha insani, birleştirici, adaletli ve eşit politikalar yapmak varken; hep aynı şiddet içerikli nefret yüklü yöntemler denenmiştir.

 

Bu sorun ile başa çıkmak için devlet içinde örgütler kurulmuştur.

 

Devletin salahiyeti için kurulduğu iddiasında olan bu yasa dışı kirli örgütler ile durum iyice girift bir hale bürünmüştür.

 

At izi iti izine karışmıştır’’.

 

‘’bir şeyin aslı ile taklidini ayıramazsan belaya duçar olursun’’ deyimi bu anlamda gerçekleşmiş ‘’devlet içinde oluşturulan yasa dışı şiddet ve nefret içerikli örgütler’’ ile yanlış politikalara isyan eden bireylerin resmi format dışında kurduğu yine yasa dışı çok amaçlı şiddet ve nefret  içerikli örgütler anti tepki olarak kurulmuştur. 

 

Kısaca şiddet şiddeti doğurmuş, doğrular ve yanlışlar iç içe girmiş, hangisi doğru hangisi yanlış birbirine karışmış, toplumda imaj ve algı kirlenmesine neden olmuştur. 

Üstelik günümüzde koca koca siyasilerin ''Beyaz Toros'' denilen bir halkın üzerinde travmaya neden olmuş bir nesneyi korkutma ve sindirme aracına dönüştürüp, günümüz iktidarının (AK Parti) o dönem ki başbakanının miting meydanlarında siyaset malzemesi olarak kullanması ironisi, realitesi...

 

Bu anlamda bu soruna yönelik güncel siyasetçilerin tavrını ortaya koymakta, bölgede bu anlamda yapılan siyasi hamle ve yaptırımlarda Kürt sorununa yönelik  pekte bir değişimin olmadığının izdüşümünü resmetmektedir.

 

Uzun bir süreci barındıran bu sosyolojik ve tarihsel trajedinin ana aktörleri ''ataerkil (erkek otoritesi ağırlıklı) toplumun' dayatmaları ve ''ataerkil zihin dünyasının'' yansımasıdır.

 

Bu konuyu araştırırken, anlamaya çalışıp kafamda analiz ederken objektif olmaya çabaladım. Kirli, kanlı, derin bir acı, hüzün ve nefreti barındıran bu uzun süreci irdelerken sırf farklı bir milletten yâda düşüncede oldukları için bunca acıya ram edilenlere yaşatılan travmanın ağırlığını en derinden hissettim.

 

Bu vahşetin aktörlerinin ruh halini Allah bilir ve cezalandırıcıda odur. Toplumsal çürümeye sebep olanlar ve bu çürümeye sebep olanları aynı mantıkla alkışlayanlar bir kez daha düşünsünler bu gidiş nereye diye. 


Bu nasıl bir ülke’ dir ki aynı gök kubbe altında yaşadığın diğer halkları ki bu halk; bu ülkenin vatandaşı  onlarla ve diğer halklarla uzlaşı yolunu seçerek sorunu hafifletme yoluna gitmek varken neden hep bir dar boğaz yapılmış ve onlara neden hep ağıtlar, hawar lar bırakılmış bunu idrak edemiyorum.

 

Oysaki ''hayalimde ki Ülke'' ''çete mantığıyla'' hareket etmemeliydi.

Var olan sorunların üstünden yapıcı ve onarıcı bir üst akıl olarak objektif, rasyonel, erdemli ve etik yöntemleri kullanarak sorunları yok etmeliydi.

Sanırım söylediğim bu realiteye dökülemeyen cümleler bu coğrafya başta olmak üzere bu ülke için bir ütopya ve bilirsiniz ütopya ''gerçekleşmesi mümkün olmayan hayaller'' demek.

Girift bir hale getirilen bu sorunu çözmenin başka yolları da olmalıydı? Arapsaçına çevirmenin mantığını çözemedim.

Sizler de bu halkın bir ferdi değil misiniz? Kişiliğinizi yok sayıp birkaç yıl yaşayacağınız bu dünyada bu kadar çirkef olmak da neden! Bırakın bu topraklarda rahatça yaşasın tüm kültürler.

 ‘’Azad edin insanın realitesini’’ sizin gerçeğiniz tüm toplumun gerçeği olmak zorunda değil ki. 

Zira ‘’insanlık bir erdemdir, evrenseldir. Hiçbir dine, ırka, mezhebe ait değildir’’. Vatan için, ırk için, din için, nefret için Ölümü kutsamaktan vazgeçin artık.

 

Yaratıcıyı kutsayın, Yaşamı kutsayın, insanı, canlıyı kutsayın ölüm doğal sürecinde gelsin ve kutsamadan uğurlayın.  

 

 

 

1 yorum:

  1. Galiba herkesin bildiği kimsenin konuşmadığını yazmışsın.

    YanıtlaSil