Follow Us @bedelencu

26 Ocak 2024 Cuma

Eğitimci Yazar “Seçil Duyan” ile “Bulutlaralti Caddesi” romanı üzerine bir Söyleşi

 


Röportaj Hazırlayan: Tuba Çiçek

 

 Eğitimci Yazar “Seçil Duyan” ile “Bulutlaralti Caddesi” romanı üzerine bir Söyleşi

        

“Daha önce ayak basılmamış, insan eli değmemiş bir coğrafya gibi benzersiz, nesli tükenmemiş bitkilerin baygınlık veren kokusu gibi basımı donduruyorsun ve hayvanların henüz soykırıma uğramadığı, özgürce doludizgin koşturduğu koşumsuz o mavi atsın sen. 


Ne güzeldir kim bilir, uçarcasına koşabilmek, hesapsız atlamak tüm engellerden ve ay işliğinin altında tüm yıldızlar suya düşmüşken sen pervasızca girersin o gole, suda yıldızlar ve o dolunay ve sen. Bende sadece görebiliyorum seni. Frida’ nin tablosunda ki çorak toprağım, çatlamış, renksiz, kuru… Sen “ Borchert Manifestosu ” gibi süssüz, keskin bir ok olup kalbimden vuruyorsun beni.


 İnsanla olan tüm kavgan ve insana ait olan tüm kavgan yine insanlar için iken her hâlükârda galip geliyor ve bayrağı çekiyorsun göndere…”


Diye not düşülmüş,  “Bulutlaralti Caddesi” romanının arka kapağına.

 

Okumayı ilke edinmiş kişilerin çoğu dikkat etmişlerdir. yazarların; roman, hikâye, şiir, köşe yazıları vs çoğu içinde bulundukları aile, kültür, şehir, toplum veya ülkeden etkilenerek, beslenerek yazmışlardır. Yazmak biraz da etkisinde kalınan psikolojik yaşantılar, toplumsal olaylardır aslında.


Bu anlamda “İbn Haldun’ a göre insan, doğuştan her türlü iyi ve kötü eğilimlere meyyal bir tabiata sahiptir. İnsanın fizyolojik ve psikolojik farklılığında fiziksel çevre ve iklim de etkilidir”.

 

“Bulutlaralti Caddesi”  romanını okurken Asim, Selahattin, Sevda, Asli, Fidan hanim, Eşref ve diğer roman kahramanları tanıdık, aşina olduğumuz simalar ve İnsan hayatinin izdüşümünün resimleri gibiler. 

  

“Külüstür sokak”, ta “hijyenik pezevenk Eşrefi takip eden Asim gibi arada marjinal sıfatlar ve vakıalarda romanın tadı tuzu gibidir aslında.


Bu kısa değerlendirmenin ardından sorular ile söyleşimize devam edelim.

 


-Öncelikle kendinizden bahseder misiniz, Seçil Duyan kimdir?


Genelde kim olduğum sorusu sorulduğunda bocalarım. Değişkenlik söz konusu. İnsan doğduğu andan itibaren fikir ve merak ile büyütüldüğünden dallanıp budaklanıyor. Hem düşünsel hem de duygusal olarak gelişiyorsun bir ağaç gibi. Fakat bazen ağaçlar da hastalanır. Meyve veremez, kurur, kireçlerler. İşte insan bazen kendine yapar bunu. Beğenmez meyvesini, tatsız tuzsuzdur. Bir ormanda, tüm ağaçların arasında kendini tedavi etmeye çalışan bir ağaç. Diğer yandan basmakalıplık iyidir diyelim. En iyi yaptığımız şeydir kolaya kaçmak çünkü. İki çocuk annesiyim. Öğretmenim.

 


-Yazmaya merakınız nasıl başladı ve sizin için ne ifade ediyor?


Aslında yazmaya ortaokul sıralarında başladım. Arada yazıp atıyordum. Az önce bahsettiğim değişkenlik mevzusu. Yazdıklarımı daha sonra okuduğumda hoşuma gitmiyordu, ya eksikti ya da fazla. İşin içinden çıkamayınca öteledim yazmayı. Yıllar süren bir tembellik hali müzminleşti. Bu yüzden yaşam felsefesi diyemeyeceğim. En doğrusu iç ses diyelim. Okuduklarını ve gözlemlerini harmanlayıp sana fısıldıyor. Hayal gücün ile başka hayatların, hikâyelerin mimarı oluyorsun.


-Ne zamandan beri yazıyorsunuz? Aileniz, yakınlarınız yazar olma yolculuğunuzda size destek oldular mı?


Ailemin desteği çok önemliydi. Ama önce insanın kendini hazır hissetmesi çok mühim. Yolculuğum Bulutlaraltı Caddesi romanımla başladı. Kolay değildi. Vip olarak yolculuk yapmaktan ziyade bir atın sırtında belki günler hatta yıllar süren bir yolculuk. Gündüz gözüyle gitsen de gece gözlerini yumduğunda da o atın sırtındasın. Romanımı yazarken yaşadım diyebilirim. Kahramanlarım ete kemiğe büründü. Özellikle yan karakterlerde çevremden etkilendiğimi söyleyebilirim.


-İlk kitabınız (Bulutlaraltı Caddesi) ne zaman çıktı; böyle bir hayaliniz var mıydı?


Çiçeği burnunda bir yazarım. Ocak (2023) ayında basıldı. Yazma aşamasında pek düşündüm diyemem. Sadece bitirmeye odaklıydım. Bittiğinde bir süre bekledi beş altı ay kadar. Sonra bunu bilgisayar ortamına aktarıp düzeltmelerimi yapmam da iki yıla yakın sürdü.


-Yazar kimliğiniz yanında kadın, eğitimci kimliğiniz ve diğer yönlerinizden kısaca bahseder misiniz?


Fazla kategorize etmiyorum, iç içe geçiyor zamanla hepsi. Düşünce ve hareket kabiliyetimi sınırlıyor bazen. Her kadın ve eğitimci gibi zorluklarla karşılaştığımda içe dönmeyi başarabiliyorsam mutlu sayıyorum kendimi, yoksa basmakalıplık cenderesinde ezilirim.


-Yazma ritüellerinizden bahseder misiniz? Hangi mekânlarda; nasıl yazmayı tercih ediyorsunuz?


Evde yazamam mesela. Dışarı çıkıp kalabalıkların arasında kaybolmak hoşuma gidiyor. Kulaklığı taktığım anda ilişiğim kesiliyor. Bir çalma listem vardı. İç sesimi duymak için klasik Batı müziği, Farsça ve Kürtçe şarkılar tercih ediyordum.


-Yazmak sizin için hayat boyu sürecek bir serüven midir? Yazmayı bırakmayı düşündüğünüz zamanlar oldu mu?


Hayat boyu olmasını isterim tabii. Daha önce dediğim gibi, hikâyeyi bir süre sonra yaşamaya başlıyorsun başka bedenler, başka zihinler bir nevi reenkarnasyon. Zihninde yarattığın sokaklarda yürüyorsun, bir zeytin dalına uzanıyorsun. Tabii bunlar romantik anlar; bazen de yumruk yumruğa dövüşüp bitkin düşüyorsun, dizlerinin üstüne düşüyorsun. İşte o sırada ayağa kalkmak bambaşka bir haz veriyor.


-Konularınızı nasıl seçiyorsunuz? Konu seçimi hayali mi, kurgu mu yoksa karşılaştığınız olaylardan mı etkilenip yazıyorsunuz?


Öncelikle buradan Gani Türk’e selam yollamak istiyorum. Son kitabı “Yazmak ve Bilinç Akışı” kitabı yayımlandı yakın zamanda. Baskıdan çıkar çıkmaz okudum tabii. Yazmayı düşünen gençlere mutlaka tavsiye ederim. Ben onu okuyunca romanımı bilinç akışıyla yazdığımı fark ettim. Romanım tamamen kurgusal. Bazı yan karakterlerde esinlendiğim karakterler oldu.


-İnsanların çoğu “Hayatımı yazsam roman olur.” der. Siz hiç böyle düşündünüz mü? Romanınızda kendi yaşantınızdan esintiler var mı?


Evet, çok duyarız. Hikâyelerini dinlediğimizde de hak veririz. Hatta yazılsa kimse inanmaz gerçek olduğuna, öyle hikâyeler var. Çok etkilendiğim oluyor dinlediğimde ama ben yazamam sanırım. Tıkanırım. Gerçeğe bağlı kalmak adına zorlanırım diye düşünüyorum. İster kurgusal ister yaşanmış olsun okuyucu kendini romanın içine koyabiliyorsa, oradaki kahramanla bağ kurabiliyorsa o hikâye artık gerçektir. Ben cümlelerin sonuna nokta koydum.


-Sizce herkes kitap yazabilir mi, yazmak yetenek midir?


Herkes yazabilir. Hatta herkes her şeyi yapabilir. Sonunda ortaya çıkan ürün önemli. Yetenek konusuna gelirsek bence yetenek. Eğer yetenek olmasaydı sanatın dalları içinde yer alamazdı


Paylaşımlarınız için Teşekkürler.

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder