Röportaj Hazırlayan: Tuba Çiçek
Eğitimci Yazar “Seçil Duyan” ile “Bulutlaralti
Caddesi” romanı üzerine bir Söyleşi
“Daha önce ayak basılmamış, insan eli değmemiş bir coğrafya gibi benzersiz, nesli tükenmemiş bitkilerin baygınlık veren kokusu gibi basımı donduruyorsun ve hayvanların henüz soykırıma uğramadığı, özgürce doludizgin koşturduğu koşumsuz o mavi atsın sen.
Ne güzeldir kim bilir, uçarcasına koşabilmek, hesapsız atlamak tüm engellerden ve ay işliğinin altında tüm yıldızlar suya düşmüşken sen pervasızca girersin o gole, suda yıldızlar ve o dolunay ve sen. Bende sadece görebiliyorum seni. Frida’ nin tablosunda ki çorak toprağım, çatlamış, renksiz, kuru… Sen “ Borchert Manifestosu ” gibi süssüz, keskin bir ok olup kalbimden vuruyorsun beni.
İnsanla olan tüm kavgan ve insana ait olan tüm kavgan yine insanlar için iken
her hâlükârda galip geliyor ve bayrağı çekiyorsun göndere…”
Diye not düşülmüş, “Bulutlaralti Caddesi” romanının arka
kapağına.
Okumayı ilke edinmiş kişilerin çoğu dikkat
etmişlerdir. yazarların; roman, hikâye, şiir, köşe yazıları vs çoğu içinde
bulundukları aile, kültür, şehir, toplum veya ülkeden etkilenerek, beslenerek yazmışlardır.
Yazmak biraz da etkisinde kalınan psikolojik yaşantılar, toplumsal olaylardır
aslında.
Bu anlamda “İbn Haldun’ a göre insan, doğuştan her türlü iyi ve kötü eğilimlere meyyal
bir tabiata sahiptir. İnsanın fizyolojik ve psikolojik farklılığında fiziksel
çevre ve iklim de etkilidir”.
“Bulutlaralti Caddesi” romanını okurken
Asim, Selahattin, Sevda, Asli, Fidan hanim, Eşref ve diğer roman kahramanları
tanıdık, aşina olduğumuz simalar ve İnsan hayatinin izdüşümünün resimleri
gibiler.
“Külüstür sokak”, ta “hijyenik pezevenk
Eşrefi takip eden Asim gibi arada marjinal sıfatlar ve vakıalarda romanın tadı
tuzu gibidir aslında.
Bu kısa
değerlendirmenin ardından sorular ile söyleşimize devam edelim.
-Öncelikle kendinizden bahseder misiniz, Seçil Duyan kimdir?
Genelde kim olduğum sorusu
sorulduğunda bocalarım. Değişkenlik söz konusu. İnsan doğduğu andan itibaren
fikir ve merak ile büyütüldüğünden dallanıp budaklanıyor. Hem düşünsel hem de
duygusal olarak gelişiyorsun bir ağaç gibi. Fakat bazen ağaçlar da hastalanır.
Meyve veremez, kurur, kireçlerler. İşte insan bazen kendine yapar bunu.
Beğenmez meyvesini, tatsız tuzsuzdur. Bir ormanda, tüm ağaçların arasında
kendini tedavi etmeye çalışan bir ağaç. Diğer yandan basmakalıplık iyidir
diyelim. En iyi yaptığımız şeydir kolaya kaçmak çünkü. İki çocuk annesiyim.
Öğretmenim.
-Yazmaya merakınız nasıl başladı ve sizin için ne ifade ediyor?
Aslında yazmaya ortaokul
sıralarında başladım. Arada yazıp atıyordum. Az önce bahsettiğim değişkenlik
mevzusu. Yazdıklarımı daha sonra okuduğumda hoşuma gitmiyordu, ya eksikti ya da
fazla. İşin içinden çıkamayınca öteledim yazmayı. Yıllar süren bir tembellik
hali müzminleşti. Bu yüzden yaşam felsefesi diyemeyeceğim. En doğrusu iç ses
diyelim. Okuduklarını ve gözlemlerini harmanlayıp sana fısıldıyor. Hayal gücün
ile başka hayatların, hikâyelerin mimarı oluyorsun.
-Ne zamandan beri yazıyorsunuz? Aileniz, yakınlarınız yazar olma
yolculuğunuzda size destek oldular mı?
Ailemin desteği çok önemliydi.
Ama önce insanın kendini hazır hissetmesi çok mühim. Yolculuğum Bulutlaraltı
Caddesi romanımla başladı. Kolay değildi. Vip olarak yolculuk yapmaktan ziyade
bir atın sırtında belki günler hatta yıllar süren bir yolculuk. Gündüz gözüyle
gitsen de gece gözlerini yumduğunda da o atın sırtındasın. Romanımı yazarken
yaşadım diyebilirim. Kahramanlarım ete kemiğe büründü. Özellikle yan
karakterlerde çevremden etkilendiğimi söyleyebilirim.
-İlk kitabınız (Bulutlaraltı Caddesi) ne zaman çıktı; böyle bir
hayaliniz var mıydı?
Çiçeği burnunda bir yazarım. Ocak
(2023) ayında basıldı. Yazma aşamasında pek düşündüm diyemem. Sadece bitirmeye
odaklıydım. Bittiğinde bir süre bekledi beş altı ay kadar. Sonra bunu
bilgisayar ortamına aktarıp düzeltmelerimi yapmam da iki yıla yakın sürdü.
-Yazar kimliğiniz yanında kadın, eğitimci kimliğiniz ve diğer
yönlerinizden kısaca bahseder misiniz?
Fazla kategorize etmiyorum, iç
içe geçiyor zamanla hepsi. Düşünce ve hareket kabiliyetimi sınırlıyor bazen.
Her kadın ve eğitimci gibi zorluklarla karşılaştığımda içe dönmeyi
başarabiliyorsam mutlu sayıyorum kendimi, yoksa basmakalıplık cenderesinde
ezilirim.
-Yazma ritüellerinizden bahseder misiniz? Hangi mekânlarda; nasıl
yazmayı tercih ediyorsunuz?
Evde yazamam mesela. Dışarı çıkıp
kalabalıkların arasında kaybolmak hoşuma gidiyor. Kulaklığı taktığım anda
ilişiğim kesiliyor. Bir çalma listem vardı. İç sesimi duymak için klasik Batı
müziği, Farsça ve Kürtçe şarkılar tercih ediyordum.
-Yazmak sizin için hayat boyu sürecek bir serüven midir? Yazmayı
bırakmayı düşündüğünüz zamanlar oldu mu?
Hayat boyu olmasını isterim
tabii. Daha önce dediğim gibi, hikâyeyi bir süre sonra yaşamaya başlıyorsun
başka bedenler, başka zihinler bir nevi reenkarnasyon. Zihninde yarattığın
sokaklarda yürüyorsun, bir zeytin dalına uzanıyorsun. Tabii bunlar romantik
anlar; bazen de yumruk yumruğa dövüşüp bitkin düşüyorsun, dizlerinin üstüne
düşüyorsun. İşte o sırada ayağa kalkmak bambaşka bir haz veriyor.
-Konularınızı nasıl seçiyorsunuz? Konu seçimi hayali mi, kurgu mu
yoksa karşılaştığınız olaylardan mı etkilenip yazıyorsunuz?
Öncelikle buradan Gani Türk’e
selam yollamak istiyorum. Son kitabı “Yazmak ve Bilinç Akışı” kitabı yayımlandı
yakın zamanda. Baskıdan çıkar çıkmaz okudum tabii. Yazmayı düşünen gençlere
mutlaka tavsiye ederim. Ben onu okuyunca romanımı bilinç akışıyla yazdığımı
fark ettim. Romanım tamamen kurgusal. Bazı yan karakterlerde esinlendiğim
karakterler oldu.
-İnsanların çoğu “Hayatımı yazsam roman olur.” der. Siz hiç böyle
düşündünüz mü? Romanınızda kendi yaşantınızdan esintiler var mı?
Evet, çok duyarız. Hikâyelerini
dinlediğimizde de hak veririz. Hatta yazılsa kimse inanmaz gerçek olduğuna,
öyle hikâyeler var. Çok etkilendiğim oluyor dinlediğimde ama ben yazamam
sanırım. Tıkanırım. Gerçeğe bağlı kalmak adına zorlanırım diye düşünüyorum.
İster kurgusal ister yaşanmış olsun okuyucu kendini romanın içine
koyabiliyorsa, oradaki kahramanla bağ kurabiliyorsa o hikâye artık gerçektir.
Ben cümlelerin sonuna nokta koydum.
-Sizce herkes kitap yazabilir mi, yazmak yetenek midir?
Herkes yazabilir. Hatta herkes
her şeyi yapabilir. Sonunda ortaya çıkan ürün önemli. Yetenek konusuna gelirsek
bence yetenek. Eğer yetenek olmasaydı sanatın dalları içinde yer alamazdı
Paylaşımlarınız için Teşekkürler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder