Yazar- sair Hicran Aslan ile Röportaj
Hazırlayan: Tuba Çiçek
Hicran Aslan: Şiirin Kadın soluğu…
“O, poşu değil artık kimlik,” diyor “Zamanlar
arasında” İsimli şiirinde Hicran Aslan. O artık poşu değil bir
kimliktir, insanı en fazla ne yaralarsa oradan başlarmış yazmaya, okuyunca
anlıyor ki insan her insanın yasadığı coğrafya ve ortamda yaşanan mutluluklar,
mutsuzluklar, kültür, inanç, trajedi, zulüm, sevgi hepsi şairin kaleminden dökülür
sayfalara tıpkı şair Hicran Aslan gibi. O da kendisini etkileyen, mutlu kılan,
yaralayan, travmaya dönüşen yasam anılarını ve toplumsal hareketleri şiirlerine
yansıtmış ipil ipil.
Şiire kadın soluğu, Şair, kadın, Kürt, eğitimci…
Şiir sanki erkeğin mekânıdır ya da ben öyle zannediyorum.
Okuduğum şairlerin çoğu erkek olduğu içindir belki de. Örneğin; Necip Fazıl
Kısakürek, Mehmet Akif Ersoy, Atilla ilhan, İsmet özel, Cemal Süreyya, Yahya
Kemal Beyatlı, Ahmet Arif, Cahit Sıtkı Tarancı, Sezai Karakoç bunlardan sadece
birkaçı.
Kürt toplumunda; erkek şair bile çok az iken şairin kadın
olması şaşırttı. Kürt ve kadın olunca bir şair; ne hisseder, ne yazar, onu en
fazla ne etkiler sorular sorarak tanımaya ve tanıtmaya gayret edildi...
Elbette gözleri neye şahit oldu ise, kulakları neyi duydu
ise ve ne hissederse onu döker sayfalara şairler ve de yazarlar. Hicran
Aslan’da öyle yapmış. Yaşadığı şehir, şehrin bulunduğu bölge, o bölge de
yaşanan kavga, kargaşa onu derinden etkilemiş olmalı ki O da o bölgede doğmuş,
duyarlılığı yüksek olan her birey gibi yaşadığı şehirdeki trajediyi şiirlerine
yansıtmış.
Sadece toplumsal trajedileri değil elbette çocukluğunu,
aileyi, anneyi, geçmişi insanın yaşam süreçleri ve serüvenini... Bu kısa
değerlendirmenin ardından sorularımız ile devam edelim söyleşimize
-Hicran Hanim, Şiir sizin için ne ifade ediyor? Şiir,
edebiyat sizin için bir yasam felsefesi mi?
Şiir benim için tepeden
tırnağa bir toplam olarak bir yaşama biçimi. Hayatın her alanına, seçimlerine,
bir arada, aurana şekil veren akışkan bir şeydir. Hep söylediğim gibi ermek ile
delirmek arasındaki çizgide beni dengede tutuyor. Yaralarımı iyileştiriyor,
arındırıyor. Bu yaşta bile çocuk gibi oyun oynayabileceğim bir alan.
Kaçamadığım hayatta başka
boyutlara gidip gelebilmemi sağlıyor. Görünmez bir yol gibi. Sevgili Neslihan
Yalman'ın bir söyleşisinde dediğim gibi; Özen göstermenin dokunulanın yüzeyinde
çıkardığı enerjidir şiir. Yani deriyi tene, eti tutkuya, seksi sevişmeye
dönüştüren arzu ne ise sözcükleri şiire dönüştüren de odur.
Yanılmıyorsam dört
yaşlarındayken bir gece sabaha karşı dedemlerin kapısının şiddetle çalındığını,
havanın soğuk ve sabaha karşı olduğunu, askerlerin içeri doluştuğunu yanlarında
getirdikleri bir gencin onları arka bahçeye götürdüğünü, orada toprağın
kazıldığını ve içinden bir torba çıkarıldığını hayal meyal hatırlıyorum.
Soğuktan ve korkudan orada buz kestiğimizi ve torba
açıldığında içinden kitaplar çıkarıldığını gördüm. O görüntü hiç aklımdan
gitmedi. Yazmak, kitaplar korku elementleri gibi geldi. Sonra annemin ve birçok
kadının kendileri için yapılan muskaları suda yazıların dağılmasını
beklemelerini izledim. O kâğıdın toprağa gömülmesini, mürekkebin dağıldığı
suyun bile evde herhangi bir yere değil toprağa döküldüğünü hatırlıyorum. Yani
aslında daha çok küçükken bile yazmak benim için büyülü bir şeydi. Korkulan,
değiştiren bir şey.
Sonrası zaten doksanlı yıllar kitapların okunur okunmaz
sobalarda yakıldığı yıllar. Belki gerçekten “Fahrenheit” romanındaki
gibi yürüyen bir kitap olmak hayali benimki. Sadece kâğıda, kalemle değil
hayatına değdiğin herkesi kulak kuyusuna, hayatını değiştirecek gizli bir bilgi
bağırmak gibi.
-Aileniz, yakınlarınız sizin sair, yazar, edebiyatçı
olma yolundaki yolculuğunuzda size destek oldular mı? Onların şiirleriniz
üzerindeki etkilerinden bahseder misiniz?
Hayatıma giren herkesin,
gözümün değdiği her şeyin bütün detayların, bütün kılcal, mikroskobik açıların
şiirlerim üzerinde büyük etkileri vardır. Ailem de yakınlarım da aslında sanata
çok uzak değiller abartılmıyor bizde bir şeyler yazıp çiziyor olmak. Bu yüzden
çok ilgili değiller. Ne yazdığımdan bile haberleri yoktur bazılarının. Tabi ki
bana destek oldukları için bu şiirime de destek olmaktır bir yerde. Zaten aile
konusunda çok şanslıyım çünkü mevcut aile yapısının çok üstünde bir ailem var.
Yakın çevrem arkadaşlarım her zaman büyük destek olmuştur.
-Şiirlerinizi temellendiren unsurlar nelerdir?
Kadın, Kürt, Anne ve hepsini
barındıran ama tüm bunların çok üstünde Hicran'ı Hicran yapan her şey şiirimi
temellendirir. Doğa sporlarına düşkünlüğüm, farklı sanat alanları ile pratikte
ilgilenme ve üretme şansı yakalamam ve her şey. Yolda karşılaştığım bir kedi,
bir çöp parçası, bir poşet parçası, bir afiş tabela her şey her şey.
Sadece deli gibi kitap
okumam, hayatı da okumayı severim. Bir nesne gibi, duvar gibi oluyorum bazen
sadece izleyen bir çift göz. Dokunulan tepkisiz durağan o zaman hız başka bir
anlam giyiniyor. Yaşanan olaylardan yola çıkıyorum her zaman, başlangıç noktam
hep gerçekten olmuş yaşanmış şeyler. Ama o gerçeği sözün harfin dizilimin ve
ritmin içinde yoğuruyorum. Çok entelektüel ögelerde çok günlük sade dizelerde
iç içe yürüyor.
-İlk kitabınızı ne zaman çıkardınız? Kitap çıkarma gibi
bir hayaliniz var mıydı?
İlk kitabım 2010 yılında bir
internet sitesi olan “yeni perspektif” sitesinde yazdığım yazılardan oluşan "Sandık Tozu" isimli
kitabımdı. Doğrusu kitap çıkartmak hiç aklımda yoktu. O dönem yerel ulusal
uluslararası birçok gazete dergi ve internet sitesinde düzenli yazıyordum. Ava
yayınları yayın yönetmeni “Roni War'ın” önerisiyle çıkardım kitabı.
Daha sonra altı yıl sadece yazdım. Evde ve kendime yazdım.
Sonra Sur Cizre olayları, patlayan bombalar, özel hayatımdaki sorunlar kendimi
ihmallerime bir çığlık gibi apar topar dosyayı doğru dürüst toparlamadan Sesimi
yuttum önce ve “Esmere şiir”
kitaplarını aynı anda çıkardım. “Esmere
Kürtçeydi” ve o dönemde Artuklu Üniversitesinde yüksek lisans yapıyor
olmanın etkisiyle yazdığım şiirlerden oluşuyordu.
2018 de “Dışarısı
Mağara Kaç” daha sakin kafayla
dosya hazırlamanın bilinciyle çıkardığım bir kitap oldu. 2019'da çağdaş Sanat
Eserlerine şiir-yorum olarak yazdığım “İp
Cambazı” 2020 yılında sağlık sorunlarım tedaviler özel hayatımdaki
çalkantıları kaleme aldığım bir nehir şiir olan “Tanrı Beni Dansa Kaldırdı” 2022 de ise çocukluk ve ilk gençlik
yıllarımı anlattığım Oto portre-”Annemin
mırıldandığı Şarkı” çıktı. Yakın bir zamanda toplu şiirlerim kitaplaşacak.
-Şair kimliğiniz yanında Kürt, kadın, eğitimci
kimliğiniz ve diğer yönlerinizden kısaca bahseder misiniz?
Kürt, kadın ve hatta
eğitimci olmam benim çabamla tercihimle değil; içinde olmuş bulunduğum şeyler.
Elbette benim ben olmam konusunda çok büyük payları olan, politik, sıyrılmak
istesen sıyrılamadığın şeyler, Kendiliğinden politikleştiriyor seni, bir taraf
yapıyor, tanımlıyor. Tanımlarken geriye kalan bütün uzamını koparıyor bazen.
Duyarlılıkların, tercihlerin üzerinde büyük tesirler
yapıyor. Diğer yönlerim; detaylar çok ilgimi çeker benim. Mesela bir olayın ana
karakterleri hafızamda kaybolurken -hatta yaşandığı anda bile olanı biteni
kavrama konusunda eksikliklerim var. Ama o anda ki bütün nesneler renkler
küçücük bir ayrıntı bir deyim bir ses tonu bütün canlılığıyla kalır.
Sanat her zaman çok ilgimi çeken beni rahatlatan, esneten
olmazsa olmaz bir şey oldu. Yaşadığımız hayat çok çok sert olduğu için belki
kendimi bildim bileli sanata sığındım. Unutmak hatırlamak iyileşmek büyük resmi
algılayabilmek açısından hep yol gösterdi bana.
Bu yüzden pek çok alanla ilgilendim. Tiyatro sinema müzik
resim en nihayetinde asla vazgeçmeyeceğim yazmak. Hepsi kendini birbirine
devredip zenginleştiriyor. Ve elbette şiirime de çok katmanlı bir yapı
yaratıyor.
-Yazma ritüellerinizden bahseder misiniz? Şiiri ve
Yazıyı hangi ortamlarda, mekânlarda nasıl müziklerle yazmayı tercih
ediyorsunuz?
En büyük ritüelim yazmayı
yaşamaya dönüştürmek. Okuduğum izlediğim karşılaştığım dinlediğim her şeye dair
notlar tutarım. Özellikle bir konuya odaklı yazacaksam o konuyu beynimde
önceliğe alır ona dair okur onun gözüyle bakmaya çalışır yakınlaşıp
uzaklaşırım.
Kitap değerlendirme yazıları yazacaksam yazı yazdığım
masaya o kitabı alırım ve mutlaka masada oturarak notlar alarak ek okumalar
yapmam gerekenleri de masaya ekleyerek çalışırım. Yani okuma yazma masama
gelmişse bir kitap o benim için üzerine çalışılacak bir şeydir.
Her odada o ruh haline uygun kitaplar bulundururum not kâğıtları
bazı kitapların üzerine yazarım onları haritaya çeviririm neredeyse. Tüm
hazırlıklardan sonra yazmaya oturunca müzik dinlerim aynı şarkıyı yazıya son
noktayı koyana kadar devam eder. Genelde yazdıklarımla ve yapımla alakasız
müzikler olur bunlar. Sözlü olması şarttır. Normal zamanlarda çocuklar da
müzikle uğraştıkları için piyano müzikleri, spor yapmak için hareketli pop
şarkılar. Kızım için Kürtçe Zaza'ca şarkılar dinlerim.
-Yazmak sizin için hayat boyu sürecek bir serüvenimdir?
Yazmayı bırakmayı düşündüğünüz zamanlar oldu mu? Şiir veya yazılarınızı kimse
okumasa bile yazar mıydınız?
Hayat boyu yazarak olmasa
harflere kâğıda dökülmese bile yazmaya devam edeceğim. Çünkü her şey sözle
yazılmaz. Hayatınız yazmanın kendisine dönüşüyor zaten. Hiçbir zaman yazmayı
bırakmayı düşünmedim. Tam tersine yazıyı güçlendirmek için hiç durmadan kendimi
yenilemeyi donatmayı başka ifade olanakları yaratmak için birçok disiplinden
yardım almayı kendime şiar edindim.
Kesinlikle evet. Hatta
kendim bile okumasam yazardım. Dünyada olup bitenlerle başa çıkabilmemin
kendimi iyileştirme, sağaltma hatta şımartma için yazarım. Yazı benim için
olmazsa olmaz.