Follow Us @bedelencu

24 Nisan 2022 Pazar

Sürgündeki Tarih (OSMANLI)

Nisan 24, 2022 0 Yorum


 

''Hüzün, acı, hasret'…


“Yüce dağların başı hep fırtınalı karlı olur.”


İbni Haldun derki:


Devletler de tıpkı insanlar gibi ‘’doğar büyür ve ölürler’’ Osmanlı devleti de doğdu, büyüdü ve öldü Küçük bir beylikten altı yüzyıl hüküm sürecek imparatorluğu kurmak büyük bir başarı hikâyesidir. .


Bu ölüm sıradan bir yok oluş değildi.


Türkiye derken Osmanlı gelir akıllara… Osmanlı olmasaydı Türkiye Cumhuriyeti’ de olamazdı. Dünya Türkiye’yi Osmanlı denince tanıyor. Osmanlı geçmiş, cumhuriyet ise şimdidir.


Başkent deyince de her ne kadar resmi adı Ankara olsa da zihinlerdeki başkenttir İstanbul.


İstanbul Boğazı ahengi tarihle bütünleşince bir başka anlam ve ilgi kazanır.


Birçok sultan gelip geçti, hâkimiyet kurdukları yerlerde izlerini görmekteyiz. Sanatsal baş başyapıtlar, günümüze adını bırakmış mimarlar, ressamlar, şairler, bilim insanları.


Bu görkemli imparatorluğun sonu böyle acı, hüzün, yalnızlık mi olmalıydı?


Derler ki: sürgüne gönderilen Osmanlı ailesi fertleri ve devam edilir…


“Biz Türkiye’nin taşından toprağından yaratılmıştık. Ecdadımızın sevgili yurduna zorla veda ettirildik Yurdumuzu yurt yapmaya vesile olan atalarımıza bu yapılmamalıydı.


Osman oğlu olmak yalnızlıktır. Bu toprakları korumak için fetihler yapan bir ecdat için ne kadar acı bir cümle. Diye üzüntüsünü dillendiriyor Sürgündeki Osmanlı aile fertleri.”


Sorgusuz sualsiz sanki 600 yıl yokmuş gibi bir aile kökleri kurusun dercesine sürgüne gönderilmiş. Oysaki Avrupa da hanedan ailelerine,  tarihe olan saygıdan dolayı dokunulmamış. Kültürel ve tarihsel figür olarak sembolik yetkiler ile yerlerinde kalmaları sağlanmış.


Osmanlı’ya kızıp, eleştirecek birçok konu elbette var, ama eleştirenler şimdi gidip “The Crown” izleyip, İngiliz kraliyet ailesine hayran olmaya devam ede dursunlar…


Osmanlı hanedanı da sembolik olarak İstanbul’da sarayda kalabilirdi. Osmanlı torunuyuz diyenlerde, gerçek Osmanlı ailesini rol model alırlardı.


Milyonlarca turist gelirdi İstanbul’a, İngiltere’de olduğu gibi.


Osmanlı ülkesinde doğmuş eğitim almış rütbeli asker statüsüne yükselmiş Mustafa Kemal ve arkadaşları imparatorluğun çöküş sürecine girmesiyle baş başa verip elde kalan toprak parçaları üzerinde ” Laik Demokratik bir Cumhuriyet “ kurdular.


Kurdukları Cumhuriyet, Halk hareketi sonucu oluşan bir devrim değildi. Elitlerin, Burjuvanın, merkezde ( Osmanlı Ailesinin) çevresinde yaşayanların kurduğu bir devletti, tıpkı Osmanlı gibi.


Yeni bir devlet, yeni bir tasarım, çoğulculuğun, çok kültürlülüğün olduğu bir ülke değil, tekçi, yasakçı bir zihniyetin üretimi yeni bir zihin dünyası ve yeni bir inşa süreci başlamıştı.


Osmanlı Devleti'nin bağımsız bir devlet olarak tarih sahnesine çıkması yaygın kabule göre 1299 yılında olmuştur.1699 yılında Karlofça Antlaşması sonrası Osmanlı Devleti gerilemeye başlamış ve 1922 yılında saltanatın kaldırılması ile birlikte yıkılmıştır. 


Osman oğulları için beklenen son ise 3 Mart 1924 günü gelmişti. Türkiye Büyük Millet Meclisi Osmanlı hanedanını bütün mensuplarının vatandaşlık haklarını ellerinden alınmasını ve sonsuza dek Türk topraklarını ülkeyi terk etmeleri istenmişti. Hanedanın Erkeklerine ülkelerini terk etmeleri için 72 saat kadınlarına ise 10 gün mühlet verilmişti. Trenle yahut vapurla ülkeyi terk etmeleri istenmişti. Ellerini 2 bin İngiliz lirası verildi 1 yıl geçerli ama dönüşü izni olmayan pasaportla ülkeyi terk ettiler. Son Osman oğullarının sürgün pasaportunda son padişah Vahdettin, in tuğrasının bulunduğu damga pulları vardı.


Kadın, erkek ve çocuk, 155 kişi. Osmanlı hanedanı bu 155 kişiden ibaretti ve 1924 Mart'ında, hepsi Türkiye dışına çıkartıldı... Mal varlıkları tasfiye edildi... Türkiye'ye girmeleri ve transit geçmeleri yasaklandı... Artık ne vatanları, ne de gelirleri vardı... Macera dolu bir sürgün yaşadılar... Geçinebilmek için, her türlü işte çalıştılar... Kimisi mezar bekçiliği yaptı, kimisi kapı-kapı dolaşıp sabun sattı... Yabancı zindanlarda can verenleri oldu... Bazıları gömülecek bir toprak, ülke bulmadı. Kimisi de başka hanedanların mensuplarıyla evlenip yeniden asalet unvanı aldı...


Sürgün Osmanlı hanedanının kadınları için 28 erkekleri için ise 50 yıl boyunca ölümden de beter sıkıntılar ile geçti. . Kadınlar Türkiye’ye 1952 de Adnan Menderes’in çıkardığı özel bir kanunlar ile döndüler. Erkekler ise1974 Bülent Ecevitçin çıkardığı af kanunu beklemeleri gerekti. Cumhuriyetin ilanlını 50. Yıldönümünde Türkiye’ye dönebilmişlerdi.


Yavuzun, Fatihin, Kanuninin torunları doğdukları ve ilk gençlik yıllarını geçirdikleri İstanbul’u cumhuriyetin kurulduğu 50. Yıldönümünde görebildiler.1924 Martında sürgüne gönderilen 37 şehzadenin sadece 6 sı Türkiye’ye gelebilmiştir. Diğerleri sürgünde can vermişlerdir”


Osmanlı yok oldu. Tarihin tozlu arşivlerine kaldırıldı, bize gösterildiği kadar tarihi okuyup, anlamaya çalışıyoruz. Bu sürgün 600 Yıl bir coğrafyaya hükmetmiş bir aileye reva görülürdü ise ebetteki…


Ermeni, Kürt, Arap, Türk, Rum, Süryani, Alevi, Sünni, komünist, muhalif, türbanlı, şalvarlı her kesimi sıkan, bir dayatma olacaktı, oldu da.


Teklerin, yasakların, kutuplaşmanın, şucu bucuların çoğaldığı bir ülke kurulmuştu. Sevabı,  günahıyla, iyisi kötüsüyle bir imparatorluk yıkıldı. Yerine sevabı, günahıyla Türkiye Cumhuriyet kuruldu.


Biz de yüz yıllık bu serüvenin mensupları olarak anlamaya ve yaşamaya çalışıyoruz.

 

Kaynak;

You tube

SON OSMANLILAR BELGESELI 1.2.3.4 BOLUMLERI

“Meçhule Yolculuk” (Murat Bardakçı) Royal Family of Ottoman

 


1 Nisan 2022 Cuma

NEVRUZ VEYA NEWROZ YÂDA NOWRUZ

Nisan 01, 2022 1 Yorum


 İlk defa olarak; 21 Mart baharın gelişini muştalayan, müjdeleyen bayramda diğer adlarıyla Newroz veya Nevruz kutlamasında bulundum.

Yüzlerce yıldır insanlar bu kutlamayı farklı coğrafyalarda, çeşitli ritüeller – ayinler ve farklı isimler ile kutluyorlar.

Newroz. Nowruz, Nevruz gibi.

Açıkça herhangi bir isim takıntım yok.

Newroz kutlamasına gitmeden önce poğaça, kek. Sarma. Dolma yapıldı. Hatta termosta çayda düşündüm, cay nevroz alanına bırakılmaz diye vazgeçtik.

Alana gittik bir kaç güvenlik barikatında ayrıntılı aramadan sonra, değil cay yaptığımız pastalarında içeri alınmayacağı söylendi.

Getirdiğimiz yiyecekleri araca bıraktık ve zorda olsa alana girdik,

Nevroz kutlama alanına giderken tedirgin bir şekilde gitmiştim.

Tedirginliğimin birçok nedeni var elbette! örneklersek: siyasi bir partinin propagandasının yapıldığı, slogan atıldığı, bir miting havasında gerçekleşmesi, eğlence için katılmak istendiğinde dahi bir militan gibi görülmesi, Nevroz kutlamalarının üzerinde yapılan sansasyonel tartışmalar Nevroz’a gidenlerin Terörizm ile yaftalamaları gibi sebepler ve…

Sosyal medyanın yaygınlaşması ile önüme ara ara çıkan 1992 Cizre Nevrozu. Yoksul, eğitimsiz, köylülerin Özel hareket timlerince üzerlerine mermi yağdırılarak nobranca kovalanmaları ve gözaltına alınmaları, gözaltı yapılanların bazılarının faili meçhul olarak yok edildiği söylenceleri.

Hatta daha önceki Newroz kutlamalarında bomba patlamaları, Newroz kutlamalarına giden 23 yaşındaki Malatyalı Kemal Korkut adli gencin Polis kurşunuyla yâri çıplak halde öldürülmesi ve daha birçok benzer kötü, ürkütücü, küçük düşürücü haller ve görüntüler den kaynaklı mesafeli durduğum bir etkinlikti Newroz kutlamaları.

21 Mart ta Diyarbakır’da bulunmamdan dolayı toplumsal hareketliliği bol olan bu etkinliği kaçırmak istemedim.

Karşılaştığım manzara;

Suçlu arayan gözleriyle üst araması yapan, asık suratlı, sinirli, gergin güvenlik görevlileri.

Bu elbise, bu şalvar, bu renk, bu bakış uygun değil giremezsin gibi gergin iletişim! Bunun karşılığında kızan, tepki veren o anda örgütlenip slogan atan bir halk ve sonrası; üzerlerine biber gazi boca edilen, onurları ile oynanan küçük düşürülen, kışkırtılan Türkiye Cumhuriyeti halkı, kadını, çocuğu, yaşlısı ve genci ile “ülke” vatandaşları.

Dikkat edilirse Newroz veya Nevruz deyince bayram, tarih, Kültür, doğa,  bereket, mutluluk, doğanın yeniden dirilisi, coşku ve heyecan dan bahsetmedim.

Çünkü bizim yasadığımız ülkede adi Newroz olan,( Nevruz olana değil) etkinliğe katilim sağlayanlara suç işliyorlarmış gibi tavır alınır. Medya da bu yönlü bir intiba yaydığı için, insanlar bu etkinliğe giderken düşünmek durumunda kalıyorlar, gidersem nasıl görülürüm, ne yaşarım diye.

Öyle ki; “Nevruz” diyenler vatansever, zararsız, ulusalcı görülürken. “Newroz” diyenlere tehlikeli elemanlarmış gibi bir ayrım ve yaftalama var.

Nevroz bölücü Kürtlerin, Nevruz devletin ve devletini çok sevenlerin bayramı olarak görülür.

Zihinlerde ikiye bolünmüş bir toplum var maalesef.

Tüm bu itiş kakış içinde Şöyle bir görüntü hayal ettim; bir an! Nevroz kutlama alanına girenlere; güler yüzlerle hoş geldiniz diyen güvenlik görevlileri ve bunun karşılığında neşelenen, mutlu olan daha fazlasıyla selam veren ülke insanları.

Yeni bir yılın başlangıcını işaret eden Newroz ’un kökeni eski İran'a dayanır. İrani halkların Yeni Yılı olarak da bilinen Newroz 3.000 yıldan fazla bir süredir baharın karanlığa karşı zaferi olarak görülüyor.

İrani bir din olan Zerdüştlükte bir bayram günüdür. 

Demirci Kawa Efsanesi, İrani mitolojide acımasız yabancı hükümdar Zahhāk'a isyan eden mitolojik kahramanın öyküsüdür.

Hikâye, Fars şair Firdevs’inin en önemli eseri olan Şehnamede yer alır.

Yine Cizre'de 1450/1451 yılında yaşanan ve 17. yüzyıl sonunda Ahmed-i Xani tarafından manzum bir eser olarak yazıya geçirilen destansı aşk öyküsü Mem ile Zîn, de baharın müjdecisi olan Mart ayında bir Newroz günü tanışıp âşık olurlar.

Newroz ‘un Nevruz olarak Türklerin yeniden tarih sahnesine çıkışını, yeni bir yılın başlamasını ifade eden bir gün olarak ta yorumlandığı ve son yıllarda devlet erkânı tarafından kutlanmaya çalışıldığı da görülmektedir.

Görüldüğü gibi Newroz veya nevruz baharın gelişini yeniden dirilisi, doğusu, bolluğu, bereketi, yasamı, birlik ve beraberliği, hoşgörüyü kutlamak için yapılan bu şenlik, Karanlığa karşı isigin, Kötülüğe karşı iyiliğin zaferini anlatan bir kültür ve doğa bayramıdır.

Asil amacı mutluluğu, aşkı, dirilisi, doğuşu, bereketi anlatmak olan bu bayram maalesef ülkemizde bereketsizliğin, agresyonun nefretin, kışkırtmanın, sloganların. Kötülüğün alanı imiş gibi çatışmalar ile yürütülüyor.

Güzelliklerin geldiğini haykırmak için kutlanan, kadim. Ortadoğulu, irani bu bayramı, kimler kanın, gözyaşının, bereketsizliğin, bölünmüşlüğün sembolü haline getirdi?

Dünyevi adalet ağır aksak ilerleye dursun…

Bu kötülüğün vebali, bu sucu isleyenlerin üzerinedir. Ve inanıyorum ki aydınlık zifiri karanlığı yenecektir.

Hakikatin adaletiyle…

Newroz Piroz be!

Nevruz kutlu olsun!