Follow Us @bedelencu

31 Mart 2018 Cumartesi

Türkiye’de Değişen (Değişmeyen) Siyasi Dengeler Üzerine Bir Değerlendirme


Siyaset; Aynı ülke topraklarında yaşayan farklı etnik, kültürel, sınıfsal, ekonomik taleplere sahip grupların, kendi çıkarları ve istekleri doğrultusunda bazen muhalefet bazense iktidar olarak yer edinip kendilerini ifade ettikleri bir arenadır.

 

Türkiye siyasetine bu çerçeveden baktığımız zaman birçok farklı görüşe sahip siyasi gruplar olduğunu görmekteyiz. Bu siyasi partiler bazen ekonomik, bazen sosyo-kültürel, bazen etnik birçok sorunla gündeme gelip var olan sorunlarına çözüm bulmak için meclis platformunda yer almaya çalışmaktadırlar.


Bir toplumun ayakta kalabilmesi birlik beraberlik, sulh içinde var olabilmesi için tüm muhalif seslere kulak verip çözüm odaklı ciddi yasalar ve uygulamalarla objektif bakış açısıyla çatışma ve düşmanlık ilişkisinden uzak, muhalif seslerin kendilerini ifade etmelerine fırsat verilmelidir.

 

Muhalif seslerin şiddetle susturulduğu geçmişte ve günümüzde yaşanan örneklerden görüyoruz ki nefret, ötekileştirme herhangi bir barış özgürlük ortamı getirmemiştir. Aksine şiddet tarz değiştirerek, farklı jargonlara bürünerek tam gaz devam etmiştir. Etmektedir.

 

Bu anlamda; Türkiye siyasetine ve toplumsal değişimlerine baktığımız zaman cumhuriyetin kuruluş döneminden şu ana kadar yaşanan Kürt sorunu, inançlara karşı koyulan tavır başta olmak üzere yaşanan bu ve benzeri kaos ve kargaşanın temelleri bu ülke kurulurken atılmıştır.

 

Muhalif seslere kulak tıkayarak körü körüne ve sert bir dille ötekileştirmek, dinlememek muhalif kesimlerin, kendilerini kendi yöntemleri ile ifade etme yolları aramaya itmiştir. Bu ifade etme haksızlığa uğradıklarını gösterme çabaları bazen doğru bezende yanlış yollara sürüklemiştir.

 

Bu durumu şu örnekle ifade edebiliriz; bilinçsiz, farkında lığı düşük ailesi, tarafından dikkate alınmadığı için her türlü ifade, eylem yolunu deneyen bir çocuğun yaşadığı travmatik hal gibidir.

 

Ülkemizde de iktidar koltuğunu elde edenlerin muhalif ve ötekileştirilmiş kesimlere, amiyane tabirle sistem yardakçılarının verdiği tepki bu teşbihe uygundur.

 

Toplumun farklı kesimlerinin dikkate alınmadığı ortak bir konsensüs (uzlaşma) sağlanmadığı sürece nefrete dönüşen, ayrılıkçı, ötekileştiren, dışlayan siyaset bu ülkenin önüne bırakılmış bir engel olarak, güç kaybetmesine neden olacaktır.

 

Bu bağlamlar üzerinden günümüze bakarsak;  görülüyor ki 16 yıldır tek başına iktidar olmuş kendini muhafazakâr, demokrat, dini öncelemiş olarak tanıtan bir partinin geldiği aşama; toplumsal aşınmanın, yozlaşmanın yoğun olduğu, sosyo-ekonomik durumun dengesini yitirdiği, kimlik siyaseti yapan başta Kürtler olmak üzere şamar oğlan misali bir iyilik bir kötülük yapıldığı, diğer bir değişle saygı gösterilmediği için her türlü dışlayıcı, küçümseyici siyaseti o halk üzerinde uygulamakta beis görmeyen kafaları karıştıran siyasi hamleler ile ne yapıldığı neye hizmet edildiği anlaşılabilmiş değildir.


İktidar partisi saatlik, günlük değişen politikaları ile ne yapmaya çalışmaktadır?

 

Oysaki kendine muhafazakâr dindar olarak tanımlayan bir iktidar partisi bilmelidir ki biliyordur; ‘’şeytanın atıyla cennete gidilmez’’.

 

Takiye yaparak iyilik yapıyorum denilmez. İnandıkları iddiasında oldukları dinin kutsal mesajında yalan dolan dalavere kesinkes yasaklanmıştır.

 

Şu anki iktidar döneminde elbette ki olumlu anlamda değişimler de olmuştur, örneğin; geçmişte kendini, laik, cumhuriyetçi, çağdaş, Kemalist olarak görenlerin öteki görüp yaftaladığı mürteci, irtica, yobaz, sıkma baş diye damgaladıkları kesim daha özgür ve görünür oldu.

 

 Yine geçmişte Kürt, Kürdistan gibi isimlerin anılması dahi yasakken bu iktidar döneminde Kürtçe yayın yapan TV açılması Kürtlere karşı pozitif anlamda yenilikler yapılması da bu anlamda olumlu siyasi hamleler olarak görülebilir.

 

Bu özgürlükçü hamlelerin sürekliliği olması gerektiğini belirterek devam edelim;

 

Halkının tüm muhalif vakıf, dernek, siyasi parti ve benzeri oluşumları ile çatışan bir iktidar partisi bilmelidir ki bu sayılan örgütlenmelerin toplumun yarısını aşan takipçileri yani halkı ile de çatışmaktadır. Bu öngörü üzerinden olaya bakılarak çatışmacı kavga eden bir yapı yerine tüm muhalif seslerin ortak bir paydada ve her birinin en makul hakları dinlenip çözüme kavuşturularak toplumsal refah, mutluluk ekonomik ve kültürel düzen sağlanabilir. 

Şeyh Edebali nin dediği gibi ‘’halkını yaşat ki devlet yaşasın’’.

 

Halkını tek kimlik ve etnisite din üzerinden değerlendirip kendi gibi düşünüp yaşamak istemeyeni terörist bölücü ilan edip dışlamak aynı topraklar üzerinde muhalif değil, düşman mevzileri oluşturmak demektir.

 

Mademki bu ülke Kürdü ile Türkü ile, farklı inanç türleriyle tüm renkleri bünyesinde barındıranların, o halde neden bu anayasal güvence ile somutlaştırılmıyor.

 

Türkiye bu anlamda hem ahlaki, hem siyasi, hem ekonomik yönden bir karambol (karmaşa)içindedir.

 

Türkiye siyasetinde Kürt sorunu ise; Kürtlere ( Kürt hareketine) saygı göstermeyen, herhangi bir hakkı vermeyi dahi lüks olarak gören, kibirli, küçümseyen tavırlar ile saygı ve ciddiye alınma fikrine istihza ile bakan bir oluşumun çözüldüğünü, ‘’Kürt açılımı’’ demokratik açılım süreci ile yapılan yanlışların düzeltileceği, Kürt halkının eşitlik taleplerinin ciddiye alındığı özür mahiyetinde bir değişim olarak görebilmeyi umut ederken, Türkiye’de yaşayan farklı talep ve istekleri olanlara karşı bir saygının olmadığını açılım sürecinin kapanışıyla görmüş olduk.

 

Özetle; Halkına ve halkının değerlerine eşit mesafede ve kucaklayıcı durması gereken devlet, tekçi ve ötekileştirici politikaları nedeniyle Kürt dimağlarında, çatışmaların bitmemesiyle derinleşen etnik ve kültürel alanlar inşa edilmiş oldu.

 

 Bu inşa süreci yıllardan itibaren yaşanan çatışma ötekileştirme, sosyo ekonomik yatırım eksikliği ile  daha da görünür leşti. 


Siyasilerin; ‘’siyasette her yol mubahtır’’ mantığı halkı bir kez daha Güvensizleştirip hayal kırıklığına uğratmış oldu. Ve üstelik halkın, devlet büyüğü olarak seçtiği siyasilerin tavır, duruş ve davranışlarını taklit ettiği bilinen bir gerçek olarak, toplumda oluşan dengesiz, tutarsız, anti sosyal insan davranışlarının çoğalması da siyasilerin topluma verdikleri mesajın iz düşümü olarak okunabilir.

 

Velhasıl kelam görülüyor ki; bu iktidar ve muhalefetinde diğer mazide kalan siyasiler ve onların partilerden pek farkları yokmuş.

 

Tarih tekerrürden ibaretmiş gördüğümüz de mesut bir tekerrür imiş..

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder