Türkiye’de Değişen (Değişmeyen) Siyasi Dengeler Üzerine Bir Değerlendirme
Siyaset; Aynı ülke topraklarında yaşayan farklı etnik,
kültürel, sınıfsal, ekonomik taleplere sahip grupların, kendi çıkarları ve
istekleri doğrultusunda bazen muhalefet bazense iktidar olarak yer edinip kendilerini
ifade ettikleri bir arenadır.
Türkiye siyasetine bu çerçeveden baktığımız zaman
birçok farklı görüşe sahip siyasi gruplar olduğunu görmekteyiz. Bu siyasi
partiler bazen ekonomik, bazen sosyo-kültürel, bazen etnik birçok sorunla
gündeme gelip var olan sorunlarına çözüm bulmak için meclis platformunda yer
almaya çalışmaktadırlar.
Bir toplumun ayakta kalabilmesi birlik beraberlik, sulh içinde var olabilmesi
için tüm muhalif seslere kulak verip çözüm odaklı ciddi yasalar ve
uygulamalarla objektif bakış açısıyla çatışma ve düşmanlık ilişkisinden uzak,
muhalif seslerin kendilerini ifade etmelerine fırsat verilmelidir.
Muhalif seslerin şiddetle susturulduğu geçmişte ve
günümüzde yaşanan örneklerden görüyoruz ki nefret, ötekileştirme herhangi bir
barış özgürlük ortamı getirmemiştir. Aksine şiddet tarz değiştirerek, farklı
jargonlara bürünerek tam gaz devam etmiştir. Etmektedir.
Bu anlamda; Türkiye siyasetine ve toplumsal
değişimlerine baktığımız zaman cumhuriyetin kuruluş döneminden şu ana kadar
yaşanan Kürt sorunu, inançlara karşı koyulan tavır başta olmak üzere yaşanan bu
ve benzeri kaos ve kargaşanın temelleri bu ülke kurulurken atılmıştır.
Muhalif seslere kulak tıkayarak körü körüne ve sert
bir dille ötekileştirmek, dinlememek muhalif kesimlerin, kendilerini kendi
yöntemleri ile ifade etme yolları aramaya itmiştir. Bu ifade etme haksızlığa
uğradıklarını gösterme çabaları bazen doğru bezende yanlış yollara
sürüklemiştir.
Bu durumu şu örnekle ifade edebiliriz; bilinçsiz,
farkında lığı düşük ailesi, tarafından dikkate alınmadığı için her türlü ifade,
eylem yolunu deneyen bir çocuğun yaşadığı travmatik hal gibidir.
Ülkemizde de iktidar koltuğunu elde edenlerin muhalif
ve ötekileştirilmiş kesimlere, amiyane tabirle sistem yardakçılarının verdiği
tepki bu teşbihe uygundur.
Toplumun farklı kesimlerinin dikkate alınmadığı ortak
bir konsensüs (uzlaşma) sağlanmadığı sürece nefrete dönüşen, ayrılıkçı,
ötekileştiren, dışlayan siyaset bu ülkenin önüne bırakılmış bir engel olarak,
güç kaybetmesine neden olacaktır.
Bu bağlamlar üzerinden günümüze bakarsak;
görülüyor ki 16 yıldır tek başına iktidar olmuş kendini muhafazakâr,
demokrat, dini öncelemiş olarak tanıtan bir partinin geldiği aşama; toplumsal
aşınmanın, yozlaşmanın yoğun olduğu, sosyo-ekonomik durumun dengesini
yitirdiği, kimlik siyaseti yapan başta Kürtler olmak üzere şamar oğlan misali
bir iyilik bir kötülük yapıldığı, diğer bir değişle saygı gösterilmediği için
her türlü dışlayıcı, küçümseyici siyaseti o halk üzerinde uygulamakta beis
görmeyen kafaları karıştıran siyasi hamleler ile ne yapıldığı neye hizmet
edildiği anlaşılabilmiş değildir.
İktidar
partisi saatlik, günlük değişen politikaları ile ne yapmaya çalışmaktadır?
Oysaki kendine muhafazakâr dindar olarak tanımlayan
bir iktidar partisi bilmelidir ki biliyordur; ‘’şeytanın atıyla
cennete gidilmez’’.
Takiye yaparak iyilik yapıyorum denilmez. İnandıkları
iddiasında oldukları dinin kutsal mesajında yalan dolan dalavere kesinkes
yasaklanmıştır.
Şu anki iktidar döneminde elbette ki olumlu anlamda
değişimler de olmuştur, örneğin; geçmişte kendini, laik, cumhuriyetçi, çağdaş,
Kemalist olarak görenlerin öteki görüp yaftaladığı mürteci, irtica, yobaz,
sıkma baş diye damgaladıkları kesim daha özgür ve görünür oldu.
Yine geçmişte
Kürt, Kürdistan gibi isimlerin anılması dahi yasakken bu iktidar döneminde
Kürtçe yayın yapan TV açılması Kürtlere karşı pozitif anlamda yenilikler
yapılması da bu anlamda olumlu siyasi hamleler olarak görülebilir.
Bu özgürlükçü hamlelerin sürekliliği olması
gerektiğini belirterek devam edelim;
Halkının tüm muhalif vakıf, dernek, siyasi parti ve
benzeri oluşumları ile çatışan bir iktidar partisi bilmelidir ki bu sayılan
örgütlenmelerin toplumun yarısını aşan takipçileri yani halkı ile de
çatışmaktadır. Bu öngörü üzerinden olaya bakılarak çatışmacı kavga eden bir
yapı yerine tüm muhalif seslerin ortak bir paydada ve her birinin en makul
hakları dinlenip çözüme kavuşturularak toplumsal refah, mutluluk ekonomik ve
kültürel düzen sağlanabilir.
Şeyh Edebali nin dediği gibi ‘’halkını yaşat ki devlet yaşasın’’.
Halkını tek kimlik ve etnisite din üzerinden
değerlendirip kendi gibi düşünüp yaşamak istemeyeni terörist bölücü ilan edip
dışlamak aynı topraklar üzerinde muhalif değil, düşman mevzileri oluşturmak
demektir.
Mademki bu ülke Kürdü ile Türkü ile, farklı inanç
türleriyle tüm renkleri bünyesinde barındıranların, o halde neden bu anayasal
güvence ile somutlaştırılmıyor.
Türkiye bu anlamda hem ahlaki, hem siyasi, hem
ekonomik yönden bir karambol (karmaşa)içindedir.
Türkiye siyasetinde Kürt sorunu ise; Kürtlere ( Kürt
hareketine) saygı göstermeyen, herhangi bir hakkı vermeyi dahi lüks olarak
gören, kibirli, küçümseyen tavırlar ile saygı ve ciddiye alınma fikrine istihza
ile bakan bir oluşumun çözüldüğünü, ‘’Kürt açılımı’’ demokratik açılım süreci
ile yapılan yanlışların düzeltileceği, Kürt halkının eşitlik taleplerinin
ciddiye alındığı özür mahiyetinde bir değişim olarak görebilmeyi umut ederken,
Türkiye’de yaşayan farklı talep ve istekleri olanlara karşı bir saygının olmadığını
açılım sürecinin kapanışıyla görmüş olduk.
Özetle; Halkına ve halkının değerlerine eşit mesafede
ve kucaklayıcı durması gereken devlet, tekçi ve ötekileştirici politikaları
nedeniyle Kürt dimağlarında, çatışmaların bitmemesiyle derinleşen etnik ve kültürel
alanlar inşa edilmiş oldu.
Bu inşa süreci
yıllardan itibaren yaşanan çatışma ötekileştirme, sosyo ekonomik yatırım
eksikliği ile daha da görünür leşti.
Siyasilerin; ‘’siyasette her yol mubahtır’’ mantığı halkı bir kez daha
Güvensizleştirip hayal kırıklığına uğratmış oldu. Ve üstelik halkın, devlet
büyüğü olarak seçtiği siyasilerin tavır, duruş ve davranışlarını taklit ettiği
bilinen bir gerçek olarak, toplumda oluşan dengesiz, tutarsız, anti sosyal
insan davranışlarının çoğalması da siyasilerin topluma verdikleri mesajın iz
düşümü olarak okunabilir.
Velhasıl kelam görülüyor ki; bu iktidar ve
muhalefetinde diğer mazide kalan siyasiler ve onların partilerden pek farkları
yokmuş.
Tarih tekerrürden ibaretmiş gördüğümüz de mesut bir
tekerrür imiş..