Follow Us @bedelencu

12 Nisan 2017 Çarşamba

Palu'nun Yerlileri

Nisan 12, 2017 14 Yorum

Yerli nedir: Herhangi bir yerin eskiden beri meskûn olan halkı, yakın bir zaman içerisinde dışarıdan gelmemiş olan, o yörede uzun yıllar yaşamış yaşadığı toprak parçası üzerinde her anlamda derin köklere sahip toplulukların yaşadığı yerin halkına denir.

 

Bu anlamda çocukluğumdan itibaren hep duyarım, biri ile tanışırken örneğin; nerelisin Elazığ-Palu-Harput-neresinden merkezliyim, köylüsü değil yerlisiyim. Nedir bu yerlisi? Kimdir? Kime denir? Hep merak etmişimdir. Araştırmalarım sorgulamalarım ve gözlemlerime dayanarak kelimeler üzerinden anladıklarımı anlatmaya çalışacağım.

 

Bu yerli ve yerli olmayan kavramlarını örneklendirirsek; benim atalarım, Büyüklerin tevatür yoluyla bize kadar ulaşan söylemlerine göre yüzyıllar önce İran’ dan göç ederek konargöçer olarak Palu’ ya göç etmişler. 

 

O zamanlar çocuktum, bilgisayar ve İnternet teknolojisi şimdiki kadar yaygın değildi. Söylenenlere kulak misafir olurdum. Şimdi İnternet taraması yapınca anlatılanların doğruluğuna şahit olmaktayım. Anlatılanlar doğrultusunda şu çıkarımda bulanabilirim demek ki biz Palu'nun yerlisi değiliz. Göçler yoluyla oraya yerleşmiş bir aileyiz.  

 

Genel kanıda yerliler; geçmişte  Palu merkez de etkin rol oynayan geneli Türk olan Ağalara ve onların aile efradına söylenen bir kelimedir.  

 

O dönemler (Osmanlı imparatorluk dönemi) ağalar bulundukları yöre halkı hangi dili konuşuyor ise o dile hâkim olup, yöre halkının diliyle diyalog içine girerlermiş.

 

Palu merkez dışında ki köy nüfusunun büyük çoğunluğu Kürtlerden oluşuyordu. Burada bulunan 300 köyden sadece 40'ı Ermeni nüfusa sahipti; geriye kalanların büyük çoğunluğunda ise Kürtler yaşıyordu. Palu şehir merkezinde üç Türk' mahallesi  dört Ermeni mahallesi vardı. Palu şehir merkezi yakınlarındaki ''Seydiler''  Türk köyü bunlardan biridir. (1)

 

Öyle ki, taşradaki etnik gruplar arası ilişkileri mercek altına aldığımızda, burada şehir söz konusu olduğunda daha çok Ermeni-Türk ilişkilerini, köylerde ise Ermeni-Kürt ilişkilerini dikkate almak gerekir. (2) 

 

Bu anlamda göç insanoğlunun dünya da var olduğundan itibaren ajandasında taşıdığı bir olgudur.

 

Dünya milletleri şu an var oldukları yerlere göçler yoluyla yerleşmişlerdir. Hz adem ve Havva bile metaforik cennet tasvirlerinde anlatılan hikayelerde dünyaya göç etmişlerdir. İlk indirildikleri yerlerde sabit durmayıp sürekli yürümüş diğer bir değişle göç etmişler, ta vuslat anına kadar.

 

Bu bağlamlar üzerinden bakınca demek ki yerli kavramı çokta doğru bir ifade değil. demografya bilimini incelerseniz insanoğlunun kendini var etme süreci hep göçlerle olmuştur. Yüzyılların birikimi olan bu var etme sürecinde çeşitli kültürler, diller, yaşam biçimleri meydana gelmiş. İlk etap ta aşiretçilik, federasyon birlikleri oluşturulmuştur. 

 

Aşiretçilik zamanla etkisini yitirerek, İmparatorluklara, imparatorluklarda yerini günümüz Ulus devletlerine bırakmıştır.

 

Ulus Devletleri kuran toplumların iktidar elitleri ile militarist güçleri, devleti kendi tekellerinde, kendi ırkları ve düşünce dünyaları üzerinden yorumlayıp kendilerini tek kurucu unsur, yegâne sahibi gibi görmeye başlamışlardır.

 

Devleti ellinde tutan bu kurucu unsur var oldukları toprak parçasını çeşitli siyasi bölümlere ayırıp tek millet, tek dil gibi insan yapımı ve insan doğasına aykırı olan ötekileştirici siyasi bir zemin meydana getirmişlerdir.

 

Şu anda belirttiğim ‘’yerlisi’’, ‘’sahibi’’, ‘’otoritesi’’ kavramları da devlet gücünü eline geçirip, kendilerini bu ülkenin sarsılmaz sahibi olarak gören  kişilerin, tek etnisite, kültür, inanç üzerinden tüm toplumu değerlendirmelerinin sonucudur.

 

Konumuza devam edersek; Palu VII.(8)  Yüzyılından itibaren Müslümanlar ile Bizanslılar arasında sık sık el değiştirmiştir. 1015’ten sonra Anadolu’ya başlayan Türk akınları buralara kadar uzanmış 1071 Malazgirt Zaferinden sonra da tamamen Türk toprağı olmuştur. Diye geçer resmi tarih anlatılarında. 

 

Buradan anlaşılıyor ki Palu'nun yerlileri Türkler değildir. Çünkü Türkler bu yöreye yerleştikleri zaman bu bölgede Bizanslılar, Kürtler, Zazalar, Süryaniler, Ermeniler yaşamaktaydılar. 

 

Güncel Sosyolojik algıda ise Palu; yıllarca şeyhler tarafından yönetilen politik duruşu da buna göre şekillenen muhafazakâr sağ gelenekten gelen bir ilçedir. Genelde belediyeleri milli görüş çizgisi veya merkez sağ alır. 

 

Dışarıya yoğun göç vermiştir. Halkının çoğunluğu şimdilerde Zaza - Kürtlerden oluşur. Şeyh Sait isyanında ciddi destekleri söz konusudur. 

 

Palu yörenin tarihsel etkinliklerinde büyük etki ve isimler bırakmış geçmişi köklü olan bir beldedir. Fakat cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte Palu ve çevresinde yaşanan isyanlar, toplumsal hareketlerden kaynaklı olarak siyasi güç, rutin olarak idari değişimlere giderek, siyasi ve idari konumunda daraltma ve farklılıklar yapmıştır. 

 

Daha önce çevresinde bulunan köy veya belde denilen yerlere ilçe statüsü kazandırılması bu değişimlere örnek olarak verilebilir. Örneğin, Kovancılar ilçesi bu isim; Balkanlar’dan gelen Türklerin, halk arasında (muhacirlerin) Romanya’ daki köylerinin adıdır.

 

Bu ilçe Ermenilerin resmi söylemle tehcir edilmesinden sonra 1937 yılında Romanya’ dan Türkiye’ye gelen 300 hanelik balkan dönemin gazetelerinde (Has Türkler) olarak manşet atılan Türkler için kurulmuştur.


Bu ve benzeri ayrılmalar sonucunda Palu ilçesi 36 köye sahip küçük ve geri kalmış bir belde olarak orada adı şanlı kendisi ise tarihi bir yıkıntı olarak adına yakışmayan bir şeklide durmaktadır. 

 

Toplumsal konulara ilgili biri olarak, ötekileşme yapmadan, kültürlere zenginlik olarak bakmak daha insani bir yaklaşım olacağı düşüncesindeyim.

 

Resmi olarak çizilmiş sınırların yok olduğunu varsayarak şunlar söylenebilir: hiç birimiz değil bir köyün, ilçenin, ilin, ülkenin bu dünyanın bile yerlisi (sahibi) değiliz. Hepimiz önce Dünya denen gezegende, eğer inanıyor isek,  Hz. Âdem- Havva nın göç etmesiyle var olmuş fanileriz. Söylenen bu ‘’yerli’’ (sahibi) ve ‘’yerli olmayan’’ kavgası pek yersiz duruyor.

 

Dünyasını dar kalıplara sıkıştırıp tek tipçi söylemlere sahip insanlar hiçbir zaman dürüst ve insani değillerdir ki bunun örneklerini çokça görmekteyiz.

 

Hep beraber Türk, Arap, Fars ve Kürtlerin ayrı ve farklı meziyetlere sahip milletler olduklarını anlayıp, kabullenip, farklılıklarına saygı gösterip, tahammül edeceğimiz bir toplum inşa edilmesi aydınlık yarınlara kapı aralayacaktır. 

 

Bu topraklarda eşitliğin adaletin hâkim olması için bu şarttır. 

 

Kimsenin kendi milletini bu toprakların sahibi, yerlisi görmediği her milletin kendi onuruyla var olduğu bir toplumun inşası için; sistemsel yanlışlar ile yüzleşilmelidir.

 

Toplumu çıkarları için oyalayan, Şerli ruhlu, menfaatçi, adil olmayan, ahlak yoksunu despot yöneticilerde def edilmelidirler.

 

Kaynak: (https://www.houshamadyan.org/tur/haritalar/diyarbakir-vilayeti/palu/sosyoekonomik-yapi/etnik-gruplar-arasindaki-iliskiler.html?