Follow Us @bedelencu

29 Ocak 2017 Pazar

İslam Medeniyeti ve Terör Diyalektiği (2)

Ocak 29, 2017 0 Yorum

Genel bir profil çizdiğimiz yazıda görüyoruz ki: İslam medeniyetinin tarihi arka planı ve sosyolojik muhtevası ve temayülleri içinde var olduğu Arap toplumunun sosyolojik nüvelerinden çok fazla etkilenmiştir ve bu etkilenme Peygamberin ölümünden sonra ise sünnet, hadis, içtihat, (yorum) v.b. bir çok açılımla İslam dini bambaşka bir renge büründürülmüştür.

Ehli Sünnet vel Cemaat adıyla Dört Halife dönemi sonrası daha fazlalaşarak, iktidarı elde etmek isteyen muktedirler dönemin din âlimlerinden iktidarlarını meşrulaştırmak için din kılıflı fetvalara sığınmışlardır.

Bu ve benzeri sebepler başta olmak üzere İslam kaideleri kullanılarak iktidarlarına kapı açmışlardır. İktidara gelmek için güçlü olmayı ve iktidarı zorba bir yöntemle elde etmeyi mubah saymışlardır. Ve bu duruma dini kılıflar uydurup adına da din demişler ve halkı bu şekilde gütmüşlerdir. Bu durum günümüzde de aktif şeklide devam etmektedir.

İslam ile terör nasıl aynı kulvarda buluşturuldu? Bir nebzede olsa bu söylencelerden anlaşılmıştır.

İslam bir cellâtlar, ırkçılar, menfaatçiler, görselle dökülmüş şekilciler dinimidir?

İslam erkeğin sakalımıdır? Şalvarı sarığı mıdır? Tabii ki değil. 

Nasıl ki medeniyet erkeğin metroseksüel olması değilse İslam’da bunlar değildir. Yâda İslam sadece kadının örtüsü müdür? Her şey başın üzerine atılan o örtüyle bitiyor mu? Ahlak, dürüstlük, medeniyet o örtüyle yerinemi oturuyor yâda medeniyet kadının saçını boyaması mıdır?

Bu şekilde birçok örnek dinin ve ideolojilerin şekle indirildiği derinlerde olan asıl anlamlarının diskalifiye edildiğinin kanıtıdır.

Tıpkı Ali Şeraiti'nin dediği gibi bu din İbrahim’in dinidir; kana susamış tanrıların, mazoşistlerin ve işkencecilerin değil demesi gibidir. İslam bir terör dini değildir. İslam’dan terör üretenler, İslam coğrafyasını kana bulayanlar içinde bulunduğumuz coğrafyada doymak bilmeyen, aç gözlü, sefil ruhlu yöneticilerin bitmek bilmeyen hırslarıdır.

İslam medeniyetinde ‘’IŞİD’’ yoktur bu terör nüveli oluşumları hırsla savunanlar ve onların bağlı olduğu sözde İslam’ı fıkıh kaynaklarının çoğu  temelsiz uydurma görüşlerdir. Bu gibi örgütlerin gösterdiği şiddetli duygusallık, akılcı kanıtlardan yoksun olduklarının göstergesidir. Aklın, vicdanın olduğu yerde fütursuzca, acımasızca şiddet olamaz.

IŞİD ve benzeri kanlı örgütleri üretenler sözde ‘’Ehl-i Sünnet ve Hadis’’ ışığında toplumu kanla ölümle terbiye etmeye çalışan cellât ruhlu zavallıların iç dünyalarının bunalımlarının tezahürüdür.
İslam medeniyetinde ırkçılık yoktur İslam peygamberi ırkçılık konusunda Veda Hutbesi'nde; "Ey İnsanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem'in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, Ondan en çok korkanınızdır. Arabın Arap olmayana takvadan başka üstünlüğü yoktur" Allah makbûliyetin, Irkçılık kendi soyunu yücelteme ile değil ancak, takva ile olduğunu takdis buyuruyor.

Bu anlamda, Kardeşlik Ortadoğu milletlerinde şöyle anlaşılmış: Yâda işine öyle gelmiş, Kendi egemenliği ve üstünlük salvoları altında kardeşimsin cümlesini Türkiye üzerinden örneklendirirsek; "Bu ülke benimdir adı Türkiye dir, bayrakta benimdir adı Türk bayrağıdır, dilde benimdir benim ülkemin yasamasında çizilen sınırlar içinde (ki bu sınırları yüce yaratıcı çizmedi biz insanlar çizdik) bulunduğun sürece sadece Türkçe konuşacaksın bu durum eskiye nazaran tepkilerden kaynaklı azaldı bir nebzede olsa sonra uysal ve uyumlu olup kendi aidiyetini reddedip geçmiş büyüklerini tanımazsan benim Kürt kardeşim mertebesine ulaşabilirsin yoksa teröristsin, hainsin, pissin yani bizim ötekimizsin."

Bu örnek olay tüm İslam medeniyetine mensup ülkelere örneğin Arabistan, Irak, İran ve diğerlerine emsal teşkil etmektedir. Bu ve benzeri kötücül ötekileştirici söylem ve eylemler doğal olarak karşıt bir tepki oluşturdu ve oluşturmuş. Bitmeyen bir savaş halini yaşamaktayız ırkçılık ve dincilik, mezhepçilik illetinden ve kibrinden kaynaklı.

Oysa ki ilahi mesajı çok dikkate alıp çizilen bir karikatür için bulunduğu sokakta bayraklar yakan popülist çok din sever kardeşler yaptığınız bu ateşli nefret söylemleri dinde haramdır, yasaktır, günahtır.

Hülasa olarak İslam medeniyetibilim alanında da, edebiyat alanında kültür ve mimari anlamında etkileşimlerden kaynaklı Türk, Arap, Kürt, Pers (Fars) bilim adamlarının aracılığı ile büyük gelişmeler kazanmış İslam medeniyeti kütüphanelerine büyük zenginlik olarak miras kalmıştır.
Fakat arada kaçırılan yok görülen horlanıp küçümsenen bazı halklar ki bunların başında bu coğrafyada Kürtler gelmekte; milliyetçilik yâda asabiyetçilik ruhuna sahip olamadıklarından hep yok sayılmış içinden yapılan haksızlıklara karşı duran din adamları âlimler, 'mela’lar, bilginler ise darağaçlarında sallandırılmışlardır.

Onların günümüze ulaşan eserlerini okuyunca İslam medeniyeti kavramının iktidarı ele geçirmiş belli milletlerin elinde şekillenmiş tarafgir bir medeniyet olduğunu görmekteyim. Evet, yapılan bu ve benzeri haksızlıklar çıkarcı tutumlar ve hırslar yüzünden bugün İslam coğrafyası felah bulmuyor üzerine kara bir kibir serilmiş her yönden gelen kötülüğe açık olan.

İslam bütün halklara, ırklara, kültürlere, dillere, inançlara özgürlük demiştir. Haksızlıklara, putçuluğa hayır demek için gelmiştir bir milletin vatanının olması kendi medeniyetini ve dilini o topraklar içinde oluşturması en doğal hakkıdır.

Sonuç olarak İslam aklı önceleyen hurafe ve gelenekleri yok sayan bir inanç sitemidir ana kaynağı Kur'an olan, aklını kullanan toplumlarda dinin içine hurafeler bidatlar giremez. Din küçük ayrıntılara indirgenmez.

İslam namaz kılan bir yalancı, oruç tutan bir hırsız, hacca giden ahlaksız istemez. İslam bu ibadet ritüel lerinden önce ahlakı dürüstlüğü öncelemiş ve peygamber sırf bu konuya dikkat çekmek için ‘’ben güzel ahlakı tamamlamak için geldim’’ demiştir. Hurafelerin batağından çıkmamız Ortadoğu coğrafyasının bu kan dehlizinden kurtulması için bu şarttır.

Irkçılık yapmayacaksın! Yalan söylemeyeceksin! Hırsızlık yapmayacaksın! Adam öldürmeyeceksin! Dürüst ve ahlaklı olacaksın! Diyor İslam ve onun en gerçek mesajı. Günümüz İslam coğrafyasına bakınca bunların hiç birini göremiyorsak bir sorun var demektir sorun nedir? Sorun İslam’ın içine katılan fıkıh- hadis adı altında yapılan kişi yorumları, gelenekler ve hurafelerdir.

Kimin için ya da ne için yapılıyor bu: bu İslam coğrafyasını başta halkını cahil, ezik, yoksul ve yoksun bırakıp başlarına onları güdecek diktatörlere açık hale getirmek için yapılıyor. Çözüm nedir: Çözüm; cehaletin panzehiri olan akıllıca düşünmek, iradeli ve tahammüllü olmak ve kendin için istediğini kardeşin içinde istemektir.

28 Ocak 2017 Cumartesi

İslam Medeniyeti ve Terör Diyalektiği (1)

Ocak 28, 2017 1 Yorum


Medeniyet, belirli bir insan topluluğu veya topluluklarının belirli bir coğrafya üzerinde belirli bir zaman içinde ortaya koydukları değerler bütünüdür...

Diyalektik nedir: Zıtların birliği anlamına gelen diyalektik kavramı ise, hoşgörü dini olarak lanse edilen İslam’ın nasıl terörle bağdaştırıldığını daha net anlamak için burada vurgulanan bir kavramdır.

İslam medeniyeti kavramı ise her bir kavmin ürettiği kültür değer, gelenek/töre’ yide baz alarak İslam’ ın temel öğretisinin belli kavramlar ve realiteler içinde harmanlandığı bir mozaikler bütünüdür denilebilir.

Bu mozaik sanatının içinde İslam dinini kabul etmiş toplulukların örneğin; Arap, Fars, Türk, Kürt, Afgan ve adını saymadığım diğer milletlerin kendi yaşam kodlarını ve kültürlerini temel alarak oluşturdukları yeni bir töz yeni bir formdur İslam medeniyeti.

Bu sebepten İslam medeniyeti denince tek bir alana sıkışmış bir gerçeklikten bahsedilemez evet İslam Arap yarımadasında zuhur etti ve bu dinin öğretisini dünyaya yayma görevi’ de yine Arap milletinden bir zata tevdi edildi. Fakat bu demek değildir ki Arap medeniyetinin her yaptığı eylem İslami’dir, bilakis Yüce yaratıcı dinini en fazla dejenere (yozlaşmış) olmuş toplumlarda ortaya çıkarır, çıkarmıştır.

İslam’ın Arap yarımadasına indirilmesi bu anlamda daha az düşünen ve ırkını yüceltmeyi seven bazı bireylerde ve topluluklarda Arapların üstün bir ırk olduğu yorumlamasına neden olmuştur bazı dönemlerde (Emeviler-Abbasiler dönemi gibi). Oysaki dinler tarihine bakıldığı zaman peygamberlerin çoğunun İsrailoğullarına geldiğine şahit olmaktayız.

İslam’ın kutsal mesajı Kuran'da bu gibi ırkını yüceltmelere karşı birçok uyarı mesajı vardır bunlardan biri; Rum suresi, 2 ayette geçen Göklerin ve yerin yaratılışı, dillerinizin ve renklerinizin farklı oluşu O'nun ayetlerindendir; Mesajıdır.

Dini kaynaklarda görülüyor ki Allah tüm insanları eşit yaratmıştır. Kimseye yada herhangi bir millete imtiyazlı bir yaklaşımı yoktur. Hiçbir halk yâda kavim kutsal değildir, kutsallık ancak takva iledir.

Genel çerçeveden bakınca İslam’ın ilk tebliğ edildiği günden günümüze kadar olan süreçte din birçok aşamadan geçmiştir. Peygamberin hastalanıp ölüm döşeğine girdiği anlarda bile birçok menfaat kavgası vücut bulmuştur.

Öyle ki Peygamberin naaşı evinde 3 gün bekletilmiştir, yaşanan halifelik tartışmaları yüzünden. Peygamberin naaşı Hz Ali, kardeşi Fadıl, amcası Abbas tarafından kaldırılmıştır. Ve bu yapılan iktidar tartışması Muaviye döneminde ise saltanata, güç ve despotizm İslamı'na dönüşmüştür.

Kısaca diyebiliriz ki; hak ve hakikat daima azınlık ve güçsüz omuzlarda taşınmıştır. İslam’da tam böyle azınlıkların, ötekilerin, yoksulların omzunda şereflendirildi, yüceltildi, Arabistan yarımadasında. Sonra güçlenince o gerçekler, hakikatler sultanlar, krallar, Muaviye zihniyetliler tarafından sahiplenildi. Doğru kabul edilen yada doğru olarak bilinen bu yanlış tutumlar günümüz modern dönemlerinde de gerçekliğini tam gaz ve daha da yozlaşmış bir şekilde sürdürmektedir.

Evet, İslam bir din olarak Arap toplumuna indirilmiş ve İslam; Arap toplumunun değer yargıları, gelenek görenekleri, ahlak anlayışı, kültürü içinde harmanlanmış, büyüyüp şekillenmiş ve dünyaya dağılmıştır.

Ve bu dünyaya yayılma sürecinde diğer medeniyetler İslam’la tanışmıştır. Yüce mesajın dünyaya dağılım sürecinde yukarıda da bahsettiğim gibi bir mozaik haline dönüşmüş olan İslam medeniyeti içine katılmış olan ‘’atalar kültürü’’diğer bir değişle gelenekler, hurafeler, hadis diye rivayet edilen insan üretimi dinle ve akılla bağdaşmayan yorumlarda yine dine şike olarak girmiş dinin temiz mesajını bulanıklaştırmıştır.

Yüce yaratıcı tarafından indirilen din, uydurulmuş, üretilmiş din haline dönüştürülmüş bu yanlış yorumlamalar çoğu toplumda dinin doğruları olarak kabul edilmiş ve insanlar bu yanlışları din öğretisi diye yaşamlarına ikame etmişleridir.

Bu bağlamlar üzerinden günümüze dönersek İslam dünyası denilen oluşumlar bütünü kaosun çok fazla olduğu savaş ortamının hiç bitmediği her yerden gelen kötülüğe açık bilinçsiz ve ezilmiş farkındalığı düşük bir toplum profili çizmektedir.

Bu kanlı profili çizenlerin en büyük yardımcıları cahil, bilinçsiz, farkındalığı düşük, yoksul bırakılıp, güçsüzleştirilip, ahlaki ve manevi çürümüşlüğe girmiş, silikleştirilmiş itaatte kusur etmeyen halktır.

Bugün bütün İslam dünyası yada medeniyeti dinin yobazca şekillendirildiği, haksızca gücü eline almış diktatörlerin emri altında yok olmaktadır.

Menfaatinin, hırsının esiri olmuş, Müslüman milletlerin başına gelmiş, yada getirilmiş despot, acımasız, menfaatperest bu cahil yöneticiler. İslam medeniyeti dediğimiz toplulukları yerle yeksan eden İslam’ın ana mantığını anlamamış yâda işine gelmemiş bu zalim yöneticiler yüzünden bu coğrafya daha kaç yüzyıl böyle kanayacak Hüda bilir.

Oysaki yüce mesajında (Kuran'daAllah, Bakara suresi (242)  ayetinde ‘’düşünesiniz’’ diye Allah size ayetlerini böyle açıklamaktadır. Bu ve benzeri birçok aklın önemine vurgu yapan birçok ayete rastlamaktayız.

"Aklın" önemine bu kadar çok vurgu yapan bir din ve o dinin bu öğretisini dikkate almayan bir İslam topluluğu. Bu şekilde devam ederse uzun yıllar dini kullanan diğer bir tabirle din tacirleri tarafından güdülüp hak etmediği hayatları yaşayıp, savaş naraları eşliğinde ölmeye mahkûm olacaklar gibi görünüyor.

20 Ocak 2017 Cuma

Muhtar Bile Olamaz

Ocak 20, 2017 0 Yorum

İlk kez 1948 yılında Robert metron tarafından öne sürülmüştür. Kendini gerçekleştiren kehanet ‘’sır’’ kitabında bahsedilen çekim yasası, Mevlana nın ‘’ne düşünüyorsan osun’’ Sözüyle tamamlanan bir cümle. Daha çok Sosyal psikolojide yer alan bir kavramdır. Kişinin bir olayın olacağına dair derin bir inanca sahip olmasını ve bu olayın olduğu varsayılarak bu durumu yaşadığı diğer eylemlere genellemesini anlatır.

22 Nisan 1998 tarihli hürriyet gazetesi manşet haberi Tayyip' e şok ceza ''muhtar bile olamaz. '' Bu manşet haberi şu an iktidarda olan oluşumun dünya lideri olarak sıfatlanan şimdilerde cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan ın aldığı ceza dolayısıyla muhtar olması bile yasaklanmıştır anlamı taşır. Toplum olarak slogan vari konuşmalara çok meyil verildiği için yıllardır bir unsurun propaganda ve manşet düzeneği haline gelmiş olan muhtar bile olamaz dediler bakın başbakan oldu, bakın cumhurbaşkanı oldu gibi. Kitlelere ajitasyon mağduriyet vaazları verilip yeni bir algı oluşturuluyor Halkın üzerinde.

O dönem iktidarda olan hükumet ve o hükumeti desteklemiş olan kitlenin Tayyip Erdoğan ın muhtarlık yapacak kapasiteye sahip olamadığından dem vurdukları, yani birileri muhtar bile olamazsın dediği için görüyorsunuz işte şimdi cumhur oldu algısı oluşturuluyor toplumun bilincinde. Bu sebeple rutin şekilde muhtarlar toplantısı yapılıyor.

Bu anlamda bu durum var olan hükümete; yıllardır ağzından düşürmediği ve şu anda da muhtar adaylarıyla rutin toplantılar düzenlediği bir şölene dönüşmüş durumda. ben bu çerçeveden bu olaya bakınca birilerinin kendini gerçekleştiren kehanete çok inandığını dünya gündeminde en tepe noktaya gelmesini belli başlı kehanetsel olaylara bağladıkları için, örneğin; imam hatip lisesi mezunu olmanın verdiği kazanımlar baz alınarak, Türkiye nin her iline birkaç tane imam hatip açılması, başörtüsü mağduriyeti üzerinden elde edilen kazanımlar dolayısıyla reklam vari eylemlerde bulunulması, muhtar olamazsın dendiği için rutin muhtar görüşmeleri yapılması ile halk tabakalarına şu mesaj verilmek isteniyor: toplumun çekirdeğini temsil eden muhtar görüşmeleriyle Müşfik, mümin, kibirsiz biri olduğu, her sınıftan grupla gayet ciddi toplantılar yapacağı mesajıda toplumun gündemini daha az takip eden, haberlerde verilenlerle yetinen kitleler üzerinde yepyeni bir algı oluşturuluyor.

Düşünsel, davranış sal, duygusal bütünlük çok önemlidir. anlam ve akıl dünyasındaki bütünlük kişilerin işgal ettiği konuma göre daha da önemli bir hal alır.  Bir ülkenin yönetimini halkın onayıyla eline almış bir bireyin bu anlamda bütünsel tutarlılığı; düşüncede, konuşmada, davranışta daha fazla önem taşır. Çünkü o birey milyonlarca insanın vebalini sırtına almıştır. Yapacağı her tavır konuşma davranış ve yanlışlık o toplumda bulunan eğitimli, eğitimsiz her topluluk tarafından dikkatle takip edilmekte olumlu yada olumsuz örnek alınmakta yada eleştirilmektedir.

Bu bağlamda devlet ricalini elinde tutan grup anayasa ya bağlı olarak dokunulmazlık zırhıyla korundukları için, mevcut bulunulan konumda oldukları sürece ileri boyutta bir hata olmadığı müddetçe o kişiler yargılanamaz. Ve bu yargılanamama durumu o konumda bulunan kişileri ileri boyutta kibre itebilir. Halkın onayıyla bir süreliğine geldiklerini unutarak iyileştirilmesi zor hatalar yapabilirler.

Yaşanan bu süreç taklidimi tahkiki mi anlamlandırmak lazım; tahkiki ise peygamberin yaşadığı dönem ve toplumdaki ezilmişler cesur yürekli fikirsel anlamda samimi duruşa sahip, inandıkları dava olan toplumsal ahlak, adalet ve eşitlik için her türlü işkenceye katlanan kutlu bir kitleden bahsediyoruz.

İslami yücelten o çağın ötekileri; Bilal i Habeşleri, Erkam ları iken; İslami idol aldığı iddiasında bulunan günümüz bazı oluşumlarının yücelticileri ise; mafya liderleri, ırkçılar, ilkesiz, fütursuz çeşitli cenahtan örgütler ile bugün yollarına devam etmektedirler. 

Zahiri (açık) olan yönü ile dini sembolleri bayraklaştıran dini bütün olduğu iddiasındaki bu siyasi oluşum, Bâtıni (gizli) olarak ise tüm ahlaki felsefi ve dini ilkelerin öncelediği yaşam ve düşün biçimine aykırı bir çürümüşlüğü yansıtmaktadır.

Bu anlamda toplum yönetilirken daha rasyonel davranılmalı, metafizik gerçeklik adı altında üretilen hurafelerin toplumu yozlaştırdığı iyi tespit edilmeli ve kendini merkeze koyarak milyonlarca insanın hakkı gasp edilmemelidir.

Kendini gerçekleştiren kehanet unsuru dolayısıyla bir insanın düşünce tutanağı, duygusal refleksleri temel alınarak bir ülke yönetilmeye çalışılırsa bugün yaşadığımız yaralı ve kanlı gündemlerle yaşam alanlarımız işgal edilmiş olur.