Follow Us @bedelencu

23 Aralık 2020 Çarşamba

Yıkanmış Zaza veya Kürt

Aralık 23, 2020 1 Yorum


 İnsanların ait olduğu etnisite, kültür, dil, inanç, kişiler üzerinde psikolojik etki bırakan gerçeklerdir. İnsanların soylarını, kimliklerini, inançlarını, etnik kökenlerini inkâr etmeleri ya da etmek zorunda bırakılmalarını ne dînler, ne ahlakî değerler, ne de hukukî yasalar kabul eder.

     Etnisite, kültür, inanç çatışmasının yoğun yaşandığı bizim gibi Müslümanlık iddiâsındaki ülkeler bilirler ki, İslam’da asabiyetin (mensubiyet taraftarlığının) yeri yoktur. “O’nu (Âdem’i) topraktan beni (Şeytan) ateşten yarattın, ben ondan üstünüm” diyerek ilk asabiyet kibrine kapılanın kim olduğu malumunuzdur.

     Bir otorite (devlet) kuramamış, devletsiz dünya uluslarından biri olan Kürtler de bu anlamda yaşanan olumsuz bir geçmişten kaynaklı travma yaşayan bir halk olarak, kompleksli bazı kavramsal, cümleler kurabilmektedirler. Örneğin “Yıkanmış Zaza” sözcüğü de bu kompleks ile söylenmiş bir ifade.

     Çocukluk hafızâmda kalmış, yakın zamanda hatırladığım bu cümleler; komşumuzun sohbet esnasında, konu şehirleşme, görgü, aidiyet yani mensubiyetine geldiği zaman, gülerek “Biz Zaza’yız ama diğer Zazalar gibi değiliz, biz ‘Yıkanmış Zaza’yız” deyip şöyle söylerdi, “Biz eğitilmişiz, şehirde görgüyü, kültürü, yol yordamı öğrenmişiz. Diğer Zazalar gibi hero mero değiliz”,  derdi, gülümseyerek. Sohbet gurubuna dâhil olan diğer komşular da tebessüm eder, fazla irdelemeden bu durumu,  konu kendiliğinden kapanırdı.

     Bu durum, büyük resmin küçük ama gerçek bir örneği. Sonralardan bu gibi sohbetlere farklı ortamlarda da şahit olmuşumdur; “İşte biz Kürt değiliz, akıncıyız. Yıkanmışız.” Kürtler’e benzetilmediği için mutlu olanlar ve benzerleri gibi… 

     Haksız da sayılmazlar. Çünkü Kürt denilince yüzyıldır nerdeyse şöyle bir kanı yaygın: Otorite tanımayan, başsız, denetimsiz, kural, kaide bilmeyen, denetim altına alınamayan, eğitilmeleri zor, kaba mizaçlı, ilkel. Birbirlerini sevmeyen, entelektüel yönleri düşük bir millet, halk olarak tanımlanırlar çoğu yerde. Bu durum nerdeyse çoğu Kürt arasında da ortak doğru olarak kabul görülmüştür. Bu sebepten “yontulmamış Kürt” olmaktansa “yıkanmış Kürt” olmayı veyahut Kürt olmamayı yeğleyen, “yıkanmışlık” ile övünen bir halk ortaya çıkmıştır denilebilir.

     Binlerce Kürt – yıkanmış veya yıkanmamış – herhangi bir “yasadışı” örgütle hiçbir bağı yokken, kendilerini Kürt olarak tanıttıkları anda, onları “terörist” olarak gören azımsanmayacak bir kitle oluşmuş durumda, siyasî otoritelerin katkılarıyla. Basın yayın, sosyal medya, genel tanımıyla kitle iletişim aracılığıyla yapılan kışkırtıcı haberlerin etkisiyle;  Kürtçe konuşmayı dahi küfür olarak algılayan, aynı ülkenin vatanperver yerine konulmuş gençlerince öldürülen gençler, babalar, anneler ana haber bültenlerinin baş haberleri olmaya devam etmektedirler. Aslen Kürt ama özenti, kendini eksik görme ve “Kürt” adının “terör sorunu”yla birlikte konuşulması gibi spekülesyonlar nedeniyle Zazalar veya Kurmanclar kendilerini bu mensubiyet içinde değerlendirirken, bu durumu izah etme gereği duyabilmektedirler.

     Kürt olmayı kendilerine zül gören bu insanlar, mensubiyetlerine karşı çıkarak üst kültür ve etnisiteye angaje olmayı huzur ve güven kaynağı olarak görebilmektedirler. Diğer taraftan ise bu kendi kimliğinden sıyrılma, “yıkanmış Kürt” olma alegorisine, değişim, dönüşüm, yeni tabirle mutasyona rağmen, karşı taraftan Kürt, Türk fark etmez, bu durum içinde kendini değerlendirenlere, “çakma Kürt” veya “çakma Türk” gibi argo tabirler ile yaftalanıp yine de yaranamamaktadırlar. Siyasî olarak getirim elde etmek için de “Kürt”, “Türk” olmayı ranta çeviren Kürtçülük ve “yıkanmış Kürtçülük” taslayan dalkavuklar da kendilerince işlerini yürütmeye çalışmaktadırlar.

     Neden adına “Kürt sorunu” denilmiş bir konuyu, “terör örgütü elebaşı” diye yıllardır hapiste olan bir şahıs ve O’nun ailesi üzerinden tartışıyorsunuz ki, sayın devletlûlar, sayın Kürt aydını ve siyasetçileri? Madem “Kürt sorunu” diye bir realitemiz var ülkece. Siyaseti, tarihi, sosyolojiyi, hayatı, Kürd’ü, kendisini Türk hissedeni ya da Türk olanı ve diğer halkları ilgilendiren geniş perspektifli bir konuyu, Kürtleri neden yüzyıldır “silah, savaş, terör, ilkellik” üzerinden tartışıyorsunuz ki?

     Bu militarizm nedeniyle Kürt olmaktan vazgeçmiş ve Kürt olmayı kendine yakıştırmayan binlerce insan var. Bu garip alegori sizi şaşırtmıyor mu, sayınlar, efendiler, değerliler?


İbni Haldun; “Mağlup galibe tâbidir”

Karl Marx; “Tarihsiz halklar güçlüden yana tavır koyar”

Ernest Gellner; ''Mağlupların psikolojisi uzlaşmaya yatkındır, çünkü kılıç kalemden üstündür''

tubacck@hotmail.com