Kürdün Aklı Sonradan Başına Gelir (Miş)
Tuba Çiçek
Ocak 19, 2018
0 Yorum
‘’Kürdün aklı sonradan
başına gelir’’. Sözü Kürtler arasında hep söylenegelmiş bir deyimdir. Neden
Kürtler in aklı sonradan başına gelir üzerine düşündüğümüz zaman görürüz ki bu
durumun tarihsel ve sosyolojik bir arka planı (kültürel, sosyo-ekonomik,
coğrafik) vardır. Kürtler ile ilgili
geçmişten itibaren kafa yoran, araştırmalarda bulunan bilginler başta olmak
üzere her hangi bir eğitim aşamasından geçmemiş kendi halinde Kürt bireyleri
dahi Kürtler için bu deyimi dillendirirler.
Bunun nedenlerine
bakıldığı zaman şu cümleler ile açıklamaktadır. Kürt halkının bilinçsiz, farkında
lığı düşük, safiyane derecesinde iyi niyetli olma, duygularını kontrol altına alamama,
ani ve sert tepkiler verme, kendi milletine diğer bir değişle halkına güven
duymama, başka millet ve halkları daha çok önemseme, taklit etme, o milletlerin
ileri gelenlerinin söylediklerini kendi milletinin ileri gelenlerine tercih
etme, çabuk kanma ve inanma sonucu ihanete uğrayıp kandırıldığını hata
yaptığını anladıktan sonra, aklının başına gelmesinden kaynaklı olarak kullanılmaktadır.
Bu cümlenin sosyal ve tarihsel arka planına bakıldığı zaman Kürt’lerin birlik
ve beraberlik içinde olamamaları başıboş, denetimsiz asi bir yığın olarak
görülmesi, yüzyılı aşkındır direniş gösterip herhangi bir kazanım elde edememelerinden
kaynaklı olarak söylenmiş bir sözdür. Bu bağlamda bu söze onay veren birçok tespit
analiz mevcuttur.
Kürt tarihi ile ilgili
araştırma içine girildiği zaman görülür ki Kürtlerin bilinen ilk tarihlerinden
itibaren hep bir birlik olamama kendi milletinden diğer bir değişle halkından
hoşlanmama güvenmeme bu nedenle ‘’keklik
cinsi’’ gibi diğer bir deyimi de Kürt halkının ihanet bağlamında durumunu örneklendirmek
için söylenen bu mit’e (halk öyküsüne) de tanıklık ederiz.
Bu durumu Kürt
milletinin içine düştüğü trajedilerin temel sebebini şu örnekler ile
açıklayabiliriz. ‘’Şerefname’’ Kürt tarihi kitabının
yazarı kendisi de bir Kürt olan ‘’şerafhan’ın’’ Kürtler için yazdığı tarih
kitabında Sultan Murat han’ın hocası Mevlana Saadettin Kürtlerin davranışını şu
cümleler ile anlatır; ‘’Kürtler her biri bireysellik ve başına buyrukluk
sancısı çekmiş (toplumsal bir kaygı taşımadan) dağlarda ve vadilerde kendi
bireysel bağımsızlıkları ile yaşamaktadırlar’’ der.
Kadı Muhammed, Mahabad Cumhuriyetinin devlet başkanı seçilmiş Kürt din adamı. Mahabad'ın önde gelen ailelerinden Kadı ailesinden Kadı Ali'nin oğlu olarak dünyaya gelmiştir. iran hükumetince idam edilmeden önce Kürt halkına öğütler bırakmıştır. Bunlar: kürtlerin aralarında sevgi, saygı, birlik, uyum içinde olmaları, aldanmamak için, eğitime önem vermeleri gerektiği, kürtlerin Birbirlerine siyasi, maddi, manevi ve namus alanlarında ihanet etmemesini salık vermiştir. tıpkı diğer Kürt düşünürleri gibi.
Kadı Muhammed, Mahabad Cumhuriyetinin devlet başkanı seçilmiş Kürt din adamı. Mahabad'ın önde gelen ailelerinden Kadı ailesinden Kadı Ali'nin oğlu olarak dünyaya gelmiştir. iran hükumetince idam edilmeden önce Kürt halkına öğütler bırakmıştır. Bunlar: kürtlerin aralarında sevgi, saygı, birlik, uyum içinde olmaları, aldanmamak için, eğitime önem vermeleri gerektiği, kürtlerin Birbirlerine siyasi, maddi, manevi ve namus alanlarında ihanet etmemesini salık vermiştir. tıpkı diğer Kürt düşünürleri gibi.
Yine Ahmedi Xanî,
Kürtlerin içinde bulunduğu tarihsel ve sosyolojik gerçekliğin farkında olup
Kürtlerin neden birlik oluşturamadığını ünlü eseri Mem u Zîn’de işlemiştir.
Kürt beylerinin “kelime-i şahadet dışında Kürtlerin bir araya gelemeyeceklerini
ve ayrı aşiretlerden oluşup aralarında sürekli çekişme olduğu” söyleminin
devletleşmenin önündeki en ciddi engel olduğunu ifade etmiştir.
Kürt
beylerin birbirine boyun eğmeyip diklenmelerine rağmen başkalarına boyun
eğmeleri, Xanî için hoş
görülebilecek bir durum değildir. Bu yüzden şair, Kürt beylerinin, milli şuura
sahip olmayıp kendi devletlerini kurmak yerine Osmanlı ve İran’a bağımlı bir
şekilde yaşamalarını “âr” (utanç verici) bulur. Kürtlere bu utancı yaşatan
suçluları ararken aklına “namdar” olarak nitelediği Kürt beyleri ve şairleri
gelir.
Xanî, bu
bölünmüşlüğün kaynağını, Kürtlerin “kemalden yoksun, değersiz ” olmadıklarını,
bundan ziyade “yetim ve şansız” olduklarını; “tamamen cahil ve bilgisiz değil,
ancak kederli ve bir koruyucudan yoksun” oldukları için böyle bölünmüş başsız
bir halde olduklarını duyumsar.
Milli şuur eksikliği sadece aşiret
liderlerinde olan bir durum değildir. Nitekim böyle bir şuursuzluk Kürt beylerinde de mevcuttur. Yavuz
Selim’e gönderilen “ ariza”da Kürt bey-lerinin: “Zira Kürtler, ayrı ayrı kabile ve
aşiret tarzında yaşamaktadırlar. Sadece Allah'ı bir bilip Muhammed ümmeti
olduğumuzda ittifak halindeyiz. Diğer hususlarda birbirimize uyma-mız mümkün
değildir. Sünnetullah bizde böyle cârî olmuştur.”] şeklindeki
sözleri, millet olma bilinçlerinin
olmadığını yansıtması bakımından çarpıcıdır. Birbirlerine uymayan, boyun
eğmeyen ve milli çıkarlar için bir araya gelmeyen bu beylerin, farklı bir milletin ve hükümdarın
boyunduruğuna girme konusunda tam mutabık olması düşündürücüdür.
Milletler Cemiyeti Daimi Manda Yönetimleri
Komisyonu’ndaki bir Britanya temsilcisi 1930’da Cemiyet’te yaptığı konuşmada: “Herkesin kabul ettiği gibi Kürtler
kendilerine has birçok vasfa sahip olsalar da, Irak Kürtleri başarılı bir
öz-yönetim için elzem olan siyasal birlik özelliğinden tamamı ile yoksundurlar.
Teşkilatları ve görünüşleri aslında aşirete dayalıdır. Yaşam tarzları ilkeldir,
çoğu okuma yazma bilmemektedir, terbiye edilmemiş, otoriteye karşı öfkeli ve
disiplin ya da sorumluluk duygusundan yoksundurlar. Diyerek Kürtlerin Irak
hükümetine bağımlı yaşamalarını haklı temellere oturtmaya çalışmıştır.
Kürtlerin 20. yüzyılda yetiştirdiği önemli
âlimlerinden Said-i Kürdî, de Münazarat adlı eserinde Kürtleri “değerli,
sahipsiz bir millet” olarak değerlendirir. Said-i Kürdî, bu
değerlendirmede bulunurken hem Kürtlerin tarih sürecinde yaşadıkları
trajedilerden hem de Osmanlı devletinin parçalanmasında büyük devletlerin
Kürtlere sahip çıkmayarak onların kaderini başka milletlerin eline bırakıp
büyük acılar yaşamalarından yola çıkmıştır. Xanî, Said-i Kürdî’nin bu tespitini yaklaşık üç yüz yıl önce
yaparak Kürtlerin içinde bulundukları şartları Kürtlerin sahipsiz olmaları
penceresinden de değerlendirmiştir.
Bu kapsamda ki yorum ve analizlere
sık rastlarız. Yapılan gözlem ve yorumları yapanların içinde Türk, Kürt, Arap,
fars, Alman, Fransız vd milletlerden birçok gözlemcinin birbirinden habersiz
fakat aynı kategoride yaptıkları yorumlar olduğunu görünce, anlıyoruz ki Kürt’lerin
birlik beraberlik içinde olup bir Millet olmamalarının asli unsuru; birbirlerine
değer vermemeleri, birlik olamamaları fazlasıyla başına buyruk ve asi
olmalarıdır.
Bu kanı; Kürtlerin
geçmişten itibaren tarih sahnesinin medeniyet, devlet, ulus kurma aşamalarında
genelde hep silik konumda olması, Kürtler için yapılan bazen dost bazen düşman
yorumlarında şunlardır: Bugüne kadar hep birilerinin elinde kukla olmuş ve
bundan maalesef ders almamış millet diye anlatılır.
Bu durum Kürt lerin
içinden çıkmış, birçok mütefekkir, şair, sanatçı, siyasetçi, farklı görüşten, meslekten
ve milletten insanında ortak düşüncesidir.
Neden Kürtler tarihten
itibaren bir ulus millet çatısı altında birlik olamadılar? Neden kendi
içlerinde sevgisizlik iletişimsizlik duygusu hâkimdir? Kürtler neden
birbirlerine güvenip sevmezler? Gibi birçok soru bu anlamda sorulabilir.
Kürtlerin birbirlerini sevmemeleri karşılıklı
soğuk ve merhametsiz söylem ve eylemleri kendi içlerinde aile, aşiret çatışma
ve öldürmenin çokluğu bu yazılanları doğrular niteliktedir. Bu anlamda Kürtlere
yönelik bulundukları coğrafyalarda sistemin yaptığı ötekileştirme ve bunun
sonucunda gelişen zulümle karışık değersizleştirmeyi unutmadan, özeleştiri yapılmıştır.
Farkında lığı çoğaltmak için.
Özetle; Kürtler köklerinden kopuk, derinliksiz,
özünü geliştirip önemsemeyen bir kulvar da yüzyıllardır savrulmaktadırlar. Kürt siyasi ve toplumsal
hareketlerine yön vermeye çalışan bazı ana aktörler bu anlamda yaşadıkları
coğrafyalarda toplumun genel kanısında değer ve anlam bulan ideoloji ve
değerleri, diğer bir değişle toplumda tutunup yer edinenleri değil de,
tutunamayan macera peşinde koşan, toplumunun değerlerinden uzak halkın kültürü,
inancı, değerleri ve etnisite’sinden bihaber ideolojilere bağlandıkları için hatalarını
çoğaltıp çoğaltıp akılları sonradan başlarına gelmektedir. Yorgun ve yenilmiş
insanlığı artlarında sürükleyerek.